''Oraya gitmesek olmaz mı? Sana İstanbul'un daha güzel yerlerini gezdirebilirim.''
''Neden oranın neyi eksik, orayı neden görmüyorum?''
''Gitmek istemiyorum.'' Omuzlarımı silktim. Saçma bir şekilde, çocukça.
''Neden?''
''Sana son kez soruyorum peki, neden gitmek istemiyorsun?''
''Yemeğini bitirir misin? Kenn lütfen.'' Saniyeler, dakikaları kovalarken masaya sessizlik, hâkim oldu. Fakat İstanbul'un güzel Boğazı sessizliğin bir kısmını dalga sesleri ile bozuyordu. Ah İstanbul! Yaşlı şehrim, çok seviyordum. Elimdeki balık ekmeği, bitirdiğimde karşındaki adamı, incelemeye başladım. Sanırım biraz sinirli, gibi gözükse de
Neden gitmek istemediğimi anlamamıştı. Rivayetlere inanmazdım. Fakat Denny ve Güneşin daha birçok kişinin Galata kulesinde hatıraların, sonrası evlenmiş olmalarıydı. Kısa bir süre sonra, Kenn'in telefonu çaldı. Arayanın kim olduğunu bilmiyordum. Kenn masadan kalktı. Saniyeler sonra telefonu açtı. Masadan telefonla konuşarak uzaklaştı. İngilizce konuşuyordu. İşle ilgili olduğunu düşündüm. Telefon konuşmasına kulak kesilmemiş, önemsememiştim.
Kısa bir dakika sonunda, Kenn masaya döndü. Telefonu bana doğru uzattı.
''Kim'' diye sordum. Merakla.
''Güneş'' dedi telefonu, Kenn'in elinden alıp kulağıma götürdüğümde, Güneş'in endişeli sesi kulaklarıma doldu.
''İpek iyi misin? Canım ''diye sordu.
''İyiyim, iyiyim merak etme, sadece biraz şaşkın, üzgün, kızgın karmakarışık hissediyorum. Güneş''
''İpek, siz neredesiniz?'' diye sordu. Güneş
''Eminönü'nde Kenn ile balık ekmek yiyorduk.''
''İstanbul'u geziyorsunuz yani'' sesinden ilk defa ne düşündüğünü anlayamamıştım.
''Öyle de denebilir. Yaşadığım bu şehri, merak ediyormuş.''
''Başka saat mi kalmamış?''
''Demek ki yokmuş. Kenn işte Güneş artık şaşırmıyorum. Ayak uydurmaya, çalışıyorum.''
''Sen nasılsın? Kızın nasıl?''
''Biz, çok iyiyiz teyzesi senin bir an önce aramıza katılmanı bekliyoruz.''
''Güneş, ben belki Amerika'ya gelemeyebilirim''
O sırada Kenn kaşlarını çatmış bir şekilde, yüzüme bakıyor ve konuşmaları anlamaya çalışıyordu. Çatık kaşlı gözleri ile bana bakan, adam
''Yeter artık!'' dedi. Sabırsızca
''Ne demek dönemeyebilirim İpek ne diyorsun sen?'' dedi. Güneş
Kenn huysuzlandı.
''Seni, daha sonra arayacağım. Söz veriyorum. Kendine iyi bak. Danny'ye selam söyle'' Kenn telefonu elimden hızlıca aldı. Fakat susuyordu.
Kızgınlığını ve sinirlendiğini anlayabiliyordum. Neden sinirlendiğini sormaya korkuyordum Kısa bir süre sonra, neden korktuğumu anlam veremez bir şekilde; Kenn'e
''Ne oldu, neden kaşlarını çattın.''
''Amerika, dedin. Kafan da ne planlıyorsun'' dedi.
''Kenn bunu sonra konuşsak olmaz mı?''
''Hayır, olmaz İpek benimle birlikte geleceksin. Bunu biliyorsun değil mi?'' Elindeki ıslak mendille ellerini sildi. Tekrardan gözleri beni buldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASUMİYET
RomanceMasumiyet; bir genç kadının bedeninde değil yüreğinde yeşerdiğinde anlamlı oldu. Bir erkek masumiyeti o kadının gözlerine baktığında anladı. Değişmedi. Sadece gerçek benliğini bir kadının masumiyetinde buldu...