Bazı anılarımız, bizde diğer anılarımızdan daha çok etki bırakır. İşte böyle anılarımızı uzun süre unutamayız. Günlerce, haftalarca, aylarca hatta yıllarca... Etkisinden kurtulduğunuz gün bile onu unutamazsınız. Çünkü beyniniz onu bir dosya gibi saklamaya devam eder. Sonra da, en olmaksızın yerde önünüze serer. Bu yüzden, beynimiz fazlasıyla zeki.
Arkamı döndüğümde karşıma Luke çıktı. Refleks olarak geri çekildim. Luke hafifçe gülümseyerek elindekilerin bir kısmını ateşe attı.
''Sonunda uyandın. Galiba bayağı bir uykucusun.'' dedi Luke. Şu anda kafam öyle allak bullak olmuştu ki Luke'a laf yetiştirmeye halim yoktu. Etrafıma bakındım. Hava neredeyse kararıyordu.
''Burası neresi? Buraya nasıl geldik?'' diye sordum. Luke güldü.
''Yolculuğun tamamını uyuyarak ya da baygın bir şekilde geçirdiğin için hiçbir şey hatırlamıyorsun. Otobüsün havaya uçtuğunu hatırlıyorsundur?'' diye sordu Luke. Kaşlarımı çattım. Otobüs havaya uçmuştu! Fakat sonrası...
''Sofia.'' dedim endişeyle.''Diğerlerine ne oldu?'' Luke cevap vermedi.
''Luke!'' diye bağırdım. Luke gözlerini bana çevirdi.
''Bilmiyorum. Otobüs patladığında içeride kalanlar için bir şey yapamayız...''
'
'İnanamıyorum! Onları öylece bırakıp nasıl gidebildin?!'' Ağzım açık kalmıştı. Nasıl böyle bir şey yapabilmişti ki?
''Myleen, onların iyiliği...''
''Onları orada bırakmak mı onlara iyi gelecek?!'' diye bağırdım.
''Otobüsü patlatanların istediği onlar değil çünkü! Bizi istiyorlar! Hani çok şey mi öğrenmek istiyordun? Şimdi dinle o zaman. Aşırı normal bildiğin dünya aslında hiç de öyle değil. Bu yüzden kılıçlar da demode olarak görülmüyor! Bırak demodeliği, insanlar kılıçları bile göremiyor.'' diye bağırdı Luke. Gözlerimi fal taşı gibi açtım. İnsanlar...
''İnsanlar. Bu durumda biz...'' Luke başını evet anlamında salladı. Yani biz, insan değil miydik?
''Yarı insan.'' dedi Luke.
''Bu durumda diğer yarımız ne?'' diye sordum. Arkasındaki ağacın hemen önünde duran çantayı eline alıp yere oturdu. Çantasından çıkardığı örtülerden birini bana verdi.
''Geceleri orman soğuktur. Bir şeyler atıştırdıktan sonra yola çıkmalıyız. İyi kimselerle uğraşacak vaktimiz yok.'' dedi Luke bir yandan da çantasını çıkarırken.
''Luke, diğer yarımız ne?'' Luke çantasından bir kutu kurabiyeyle bir matara çıkardı. Onun altından da iki sandviç. Birini bana uzatıp çantasını yanına koydu.
''Mitolojik hikâyeler hakkında bir kaç şey duymuşsundur.'' Başımı evet anlamında salladım. Elimdeki sandviçten bir lokma aldım. Tadı hiç de fena değildi.
''Şimdi, sakin ol. Çünkü kafan karışacak.''
''Zaten yeteri kadar karışık… Ne söyleyeceksen söyle.'' dedim.
''İşte onlar gerçek.'' Elimdeki sandviçi yere düşürdüm. Şu anda donakaldığımın farkındaydım. Mitolojik şeyler gerçek? İçimden her zamanki gibi gülmek geliyordu. Ciddi konularda neden gülüyordum ki? Ortamı mahvediyordu işte. Fakat bu, gerçekten gülünecek bir konuydu. Mitolojik şeyler gerçek? Hah.
Şaka yapıyor.
Ya da... Yapmıyor.
''Yunan mitolojisinden söz ediyorum. Ve sen de, diğer yarının ne olduğunu tahmin ediyorsundur herhalde.'' dedi Luke. Yavaşça sandviçimi elime aldım. Üstü toprak olmuştu. Üstünü silip bir lokma daha aldım. Yüzümdeki ifadenin dehşet olduğu belliydi. Çünkü Luke da yüzüme dehşet bir ifadeyle bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Skinny (Percy Jackson Fanfiction)
FanfictionTamam, tam bir baş belası olduğumu biliyorum. Fakat bu kadarını ben bile tahmin edemezdim.