Bölüm 18 Kızıl saç kampa geliyor.

1.5K 108 2
                                    

Annabeth, 0.00'dan önceki doğum günün kutlu olsun kuzenciğim, seni ne kadar sevdiğimi bir Rick bilir. Benim için bir Magnum'sun, bunu unutma :3

İyi okumalar!

- - -

Şuana kadar başımdan belirgin iki olay geçmişti. Fakat asıl anlatacağım yere beni getiren başka bir olaydı: Bir ziyaret.

Haziran ayının başlarındaydık. Yedilerin Melez Kampı'ndaki parçası, dört kişilik grup yola çıkmak için son hazırlıklarını yapıyordu. Alecto artık 9.Depo'da değil, benimle birlikte Hades kulübesinde kalıyordu. Uçmak istediğinde onu ormana salıyordum, onun dışında yemek ihtiyacını benim -aşırı- fazla aldığım yemeklerle gideriyordu. Hala inatçılıkta üstüne yoktu. Onu her gece kulübenin içine sokmak için üstün bir çaba harcamam gerekiyordu.

Yine de eskisi kadar sorun teşkil etmiyordu. Onunla uçmaya pek merakım olmasa da-merak etmesine ediyordum, ama beni boşluğa attığından ve Zeus tehlikesiyle baş başa bıraktığından beri pek güvende hissetmiyordum- birkaç kere onunla tur atmıştım. Ne kadar onunla süper olarak anlaşamasam da muhteşemliği karşısında ağzım açık kalıyordu. Dehşet derecede hızlıydı, çok zarifçe hareket ediyordu;kanatlarını çevirişi, dönüşü, eğilişi ve yükselişi. Çok çevik ve zekiydi. Tehlikeyi anında fark ediyordu. Bir keresinde onu ağacın üstüne sürmeye çalıştım fakat itiraz dolu çığırışlarla yukarı yöneldi. Ben de bir daha buna yeltenmedim zaten.

Martin olayı hakkında kimsenin bir fikri yoktu. Sanki öyle birisi hiç yokmuş gibi davranıyorlardı-ki ben de öyle düşünmeye başlamıştım. Yanağımı öpüşü ve "İyi uykular." deyişini-o olaydan sonra defalarca rüyama girmişti- hatta yüzünü bile unutmuştum.

Başımdaki diğer sıkıntılardan biriyse bellek tanrıçasının yaptıklarından sonra beynimin ızgaralaşma haliydi. Artık çığlık atıp yerden hayaletler fışkırtmıyordum. Onun yerine dakikalarca bir yere takılıp kalabiliyordum. Melez Kampı'nın dibindeki orman buna örnekti mesela. Belki de bana kurtları ve o ormanı hatırlatıyordu, ve ya bellek tanrıçasının zırvaladığı şeylerden biri olan 'silinmiş hatıralarım'ın geçtebileceği bir yer olduğu içindi. Fakat bunu fark ettiğimden beri ormana yaklaşmama kararı aldım. Bir de deli damgası yemek istemiyordum.

O gün, belki de Melez Kampı'ndaki en sakin günlerimden biriydi. Haftanın yarısını boş boş gezerek geçiriyordum. Yapacak bir işim yoktu. Hayatımda hiç okulu özleyeceğim aklıma gelmezdi  fakat o gün o kadar sıkılmıştım ki acaba birkaç haftalığına eve mi dönsem diye düşündüm. Tabi devamsızlıktan sınıfta kalmış olmalıydım. Yani o fikir de artık işe yaramazdı.

Arizona'yla her gün konuşuyordum. Leo şuanda 2.Argo'nun inşaatıyla meşguldü, Piper erkek arkadaşının yanındaydı, Annabeth ne yapıyordu, bilmiyordum. Onunla haftalardır doğru düzgün konuşmuyordum. Belki birkaç dakikalığına olsa bile onunla konuşmalıydım. Annabeth'le hayatta kalmak için mücadele etmiştik, bir takım olmuştum. Bunu ona borçluydum.

Annabeth'i nerede bulacağımı biliyordum. Athena kulübesinde olmalıydı. 2.Argo için kendini paralayan sadece Leo değildi, bütün çizim işini Annabeth yapmıştı. Dekorasyon, ayrıntılar ise tamamıyla Leo'ya aitti.

Athena kulübesinin kapısına geldiğimde kapının açık olduğunu fark ettim. Eğer bu Hades kulübesi olsaydı anlardım. Sonuçta ben unutkan bir insandım. Fakat bilgelik tanrıçasının kızlarının unutkanlık sorunu olacağı kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi.

Kapıyı yavaşça ittim. Görünüşte kimse yoktu. İçeriye bir adım attım. Athena kulübesinin eski parkeleri bir gıcırdama tutturdu. Bende hızla içeri girip kapıyı kapattım. Nefret ettiğim şeyler listesi olsaydı, parke gıcırdaması mutlaka o listeye girerdi.

İşte büyük gerçek: İçeride kimse yoktu. Athena kulübesi aceleyle boşaltılmış gibi darmadağınıktı. Bir şeylerin ters gittiği kesindi. Fakat bütün Athena kulübesini ayağa kaldıracak kadar önemli ne olabilirdi ki?

Daha önce Athena kulübesinde tam anlamıyla hiç gezinmemiştim. Daha ilk girdiğimden beri merak ettiğim o köşeye ise göz ucuyla bakmak dışında yaklaşmamıştım bile. Şimdi kimse yokken...

Kendimi bu fikirden uzaklaştırmaya çalıştım. Böyle hırsız gibi, gizli gizli gezinmem yanlış anlaşılmama sebep olabilirdi. Fakat sonunda merakıma yenik düştüm. Athena kulübesinin en köşesindeki kağıt yığınlarıyla dolu masaya yöneldim. Masa düşündüğümden de garipti. Hele köşesinde yazan 'Çözülememişler' yazısı. Oradaki kağıtları elime aldım. Teker teker bakmak bir garip oluyordu.

Sevdiğini takip et,

Sonucu bulacaksın, küçük melez.-

Bak şu işe, dinlemeyen melezlerin sonuna.

Onlara uyma, sonun onlar gibi olmasın.-

Batıya yönel, hediyeyi sahibine getir.

Tanrılara güven, ihanet etme-

Kendin ol, başkasının sözüne inanma-

Ben-

Ka-

Elime son geçen kağıt diğerlerinden farklıydı, kesinlikle farklıydı. Farkı ise... Gereğinden fazla tanıdıktı.

SAN FRANCİSCO, 1999

Kheiron,

Melezlerinizin kampta kalmasını istediğinizi biliyoruz. Fakat bu şekilde olamaz. Örgütümüz için yeniler gerek. Neslimiz tükenmeden önce, yenilenmeliyiz. Yeni güçlere, yeni kaynaklara ihtiyacımız var. Bu yüzden asla kulübemiz yapılmamalı. Tanrıça ne isterse istesin, bu, hepimiz için en iyisi olacak. 

O sırada dışarıdan bir ses geldi. Birileri geliyor olmalıydı. Elimdekileri oraya doluşturup yataklardan birinin ucuna oturdum. Oturmamla birlikte de Annabeth kapıda belirdi. Koşmuş olsa gerek nefes nefeseydi.

''Bu-burada ne işin var?'' dedi şüpheci bir ifadeyle.

''Arizona'ya baktım ama yok-diğer herkes gibi.'' diye cevapladım, sesimin normal çıkmasına özen göstererek.

''Ah- onlar 2.Argo'ya bakmaya gittiler.'' dedi Annabeth.

''Sen niye gitmedin?'' Annabeth önce duraksadı fakat sonra kendini toplamayı ihmal etmedi.

''Benim ufak bir işim vardı. Bir mektup götürmem gerek-Kheiron'a.'' 

''Ee, sen işini yap o zaman.'' Annabeth bana ters bir bakış attı, sonra da büyük bir tereddütle tahmin ettiğim yere yöneldi. Tam da az önce baktığım mektupların arasından birisini çekti-en yeni olanını.

''Şey, ben de Kheiron'la konuşacaktım.'' diye bir yalan attım.''Birlikte gidelim mi?''

Annabeth önce bir şeyler söylecek oldu, sonra tamam anlamında başını salladı. Annabeth'in arkasından Athena kulübesinden çıktım ve birlikte yürümeye başladık.

Büyük Ev'e gelene kadar hiç konuşmadık. Arada bir birkaç tane gergin bakışma olmuştu tabi, fakat onlara baktığımı anlaması zordu. Her ne kadar o Annabeth olsa da.

Büyük Ev'in verandasına geldiğimizde kapının açık olduğunu fark ettim. Annabeth'i bekleme inceliğinde bulunmadan içeri girdim. Annabeth de arkamdan içeri girdi.

''Sen burada bekle,'' dedi Kheiron'un odasına kaçamak bir bakış atarak.''Ben he-''

O sırada Kheiron, Luke ve yüzünü göremediğim kızıl saçlı bir kız odadan çıktı. Kızın saçları direk aklıma Sophie'yi getirdi ve ister istemez gülümsedim. Ne kadardır görmüyordum kızı, özlemiştim.

''Ah- Myleen.'' dedi Kheiron, sesi en az Annabeth'inki kadar gergindi. 

''Şey sizinle konuşmak içi-''

Kalakaldım.

Hayır, kız Sophie'ye benzemiyordu. Sophie'nin ta kendisiydi. Ve şimdi, Melez Kampı'nda, Kheiron'un evi ve toplantı yeri Büyük Ev'de, tam karşımda duruyordu.

''Selam Miley.''

Skinny (Percy Jackson Fanfiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin