Bölüm 53 Baş belası bizi başından atıyor

625 50 13
                                    

LIII

Baş belası bizi başından atıyor

Luke'tan,

Myleen'e kızmayı isterdim. Onu Hades kulübesine bağlamayı, gerekirse başına bir ejderha dikip bütün gün onu gözetletebilirdim. Ama hiçbirini yapamayacağımı biliyordum. Ve artık bir yanım onun bir suçu olmadığını düşünmeye başlamıştı. O sadece baş belasıydı işte. Her gün, her dakika başına bela açan, küçük bir kız çocuğu.

Myleen uyurken ölü gibi gözükürdü. Sanki birkaç dakika önce ölmüş bir beden gibi... Ama o gün, gerçekten ölü gibi gözüküyordu. Yüzünün bembeyaz hali, terden yüzüne yapışan saçları, buz gibi elleri...

Bunu nasıl fark etmemiştim? Onca zaman hasta olduğunu, sırf bu göreve gelebilmek için birçok şeyi risk edebileceğini? 

Kendime kızmalıydım, ona değil. O benim sorumluluğumdaydı. Ona göz kulak olmak benim görevimdi. Ama onun büyüdüğüne inanmıştım. Onca şeyden sonra saçmasapan bir hareket yapmayacağına inanmıştım.

Ama o Myleen'di. Her saniye başına bir bela açmadan duramazdı.

Yine de ilk geldiği günkü kız değildi Myleen. Bedenen de ruhen de büyümüştü. Kendini korumayı öğrenmişti. Zorluklara göğüs germeye, savaşmaya, pes etmemeye başlamıştı. 

O, Dionysos'u görüp bayılan kız değildi.

Bunu ilk görevinde, kurtlara yem olmaktan kurtulduğunda anlamıştım. O düşüşten kimsenin-güçlü bir melezin bile- kurtulamayacağından eminken o dayanmıştı. Bilinci açıktı. Acı çekmeye dayanmıştı.

''Çok ca-canım acıyor.'' demişti titrek bir sesle.''Çok...''

''Şşsh, konuşarak kendini yorma. Birazdan yardım gelecek, seni kampa götüreceğiz.'' Ama beni dinlemiyordu. Bedeni bir tür şoka girmiş olmalıydı. Bilinci açıktı fakat ne söylediğinin bile farkında değildi. Muhtemelen daha sonra bunları hatırlamayacaktı bile.

''Çok acıyor.'' diye mırıldandı.''Sanki...''

''Gözlerini kapatabilirsin. Uyursan o kadar acımaz..'' diye cevapladım. Canı çok yanıyor olmalıydı ve bu halde uyanık olması bile mümkün değildi. Onun için yapabileceğim en iyi şey uyumaya ikna etmek olurdu. En azından yardım gelene kadar.

Gözlerini kırpıştırdı. Ne dediğimi bile anlamamıştı. Yutkunup zar zor cevap verdi.''Ben...bize zarar vermesinler.''

''Zarar vermezler.'' diye cevapladım.''Ben varım, merak etme.''

Öskürdü. Bakışlarını bana çevirdi.''Ama hem kendini koruyup hem de beni koruyamazsın.''

Elini tutup ona gülümsedim.''Sana zarar vermelerine izin vermeyeceğim. Bana da zarar veremezler. Endişelenme.''

Buna cevap vermedi. Yüzünde sakinlemiş bir ifadeyle gökyüzünü seyretti. Dakikalar sonra gözleri kapandı.

O hep savaşır, diye hatırlattım kendime.  Bu saçma hastalık onu deviremez.

Ama onu hiç daha önce böyle güçsüz görmemiştim. Leydi Grentsank'ı öldürdükten sonraki halinde bile. 

Korkuyordum. Farkında olmadan ona o kadar alışmıştım ki. Şimdi de onu kaybetmekten korkuyordum. 

Yanında öylece oturmuş uyanmasını beklemek berbat bir histi. Bir şeyler yapmak istiyordum fakat yapabileceğim hiçbir şey yoktu.

Beklemek dışında. 

Daha fazla onun soluk yüzüne bakamayacağımı fark ettiğimde odadan dışarı çıktım. Jade'in yolda bulduğu bir otele gelmiştik. Martin Myleen'e iyileşmesi için bir şeyler yapmıştı ama hala iyi gözükmüyordu. Arizona Myleen'le birlikte kalmayı teklif etti. Biz de diğer odalarda kalacaktık.

Skinny (Percy Jackson Fanfiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin