Bölüm 8 Annabeth bana bir teklifte bulunuyor.

2.6K 162 28
                                    

Bakın, ünlü olmak her zaman da iyi bir şey değildir.

O akşamki sahiplenme töreninden sonra Kheiron beni on üç nolu kulübeye yolladı. Dediğine göre bu kulübeyi ilk defa ben kullanacakmışım. İçinin gayet geniş olduğunu söylese de dışarısındaki dekordan içerinin halini sormama bile gerek yoktu.

Dış tarafı koyu kahverengine boyanmış, üstü de iskelet motifleriyle süslenmişti. Dışında dört tane meşale yanıyordu-geceleri yanıyordu, sabah sönmüştü. Kimin söndürdüğünü ise hiç bilmiyordum.- İçerisi de dışarısından farksızdı. Krem rengine boyanmış duvarlar, koyu kahve panjurlar, krem rengi dolaplar, kahverengi yataklar... Kısacası insanı kahverengi ve kremden nefret ettiren bir dekorasyonu vardı. Tabi, ben burada belki de yıllarca yaşayacağımdan burayı sevmem gerekiyordu. 

O kadar da kötü değil. diye düşündüm.

Stoll kardeşler özür niyetine bana Hermes kulübesinde kalan eşyalarımı getirdiler. İkisi de bu durumdan üzgün gözüküyordu. Ne şaka yapıyorlar, ne de sırıtıyorlardı.

''Özür dilerim.'' diyebildim sadece, Stoll kardeşler buna göz kırpıp gülümseyerek cevap verdiler. Bunu kabul ettikleri olarak varsaysam da bütün gece gözüme uyku girmedi. Zaten etraf o kadar karanlık ve soğuktu ki insanın uyuyası gelmiyordu. Sabah uyandığımda bütün kampın işini gücünü bırakıp beni izleyeceklerini de varsayarsak iyice uykum kaçıyordu. Daha sonra saat kaç gibi uykuya daldığımı hatırlamıyorum. Normalde gördüğüm beş altı rüyanın aksine bu gece tek bir rüya gördüm. O da beni kovalayan sosislilerdi. Altı sosislinin en büyüğü olan Bay Sosis-kartında öyle yazıyordu- en son benim üstüme atladı ve ben de irkilerek uyandım.

Yine Hades kulübesindeydim. Etraf da yine mezar gibiydi. Kahverengi panjurlar sağolsun, içeriye girecek ışığı kesiyor, ortamda loş bir hava bırakıyordu. Kafamın içinde birileri ise beni delirtmeyi planlıyormuşçasına duvarı tekmeliyordu. Oflayarak ayağa kalktım. Camın önüne gelip panjurları açtım. Bir anda içeri dolan ışık gözlerimi kamaştırdı. Kulübenin hala ışık almayan tarafına geçtim. Nedense kafamdaki gürültü de bir türlü durmuyordu. Sonra bir başka bir ses daha duydum.

Bu da demek oluyordu ki sesler sadece beynimde dönmüyordu.

''Myleen.'' dedi tanıdık bir ses, ses dışarıdan geliyordu. Bu da demek oluyordu ki-yine- kafamdaki vurma sesleri de kapı sesiydi. Tam sesin kime ait olduğunu düşünecektim ki kapıyı açtım. Karşımda saçları kuş yuvasına dönmüş Annabeth duruyordu.

''Benimle beraber Percy'yi bulmaya gelir misin?''

''Ha?''

- - -

''Bak Myleen bu çok önemli. Kampa yeni geldiğini ve başından birçok şey geçtiğini biliyorum. Fakat sana ihtiyacım var.'' dedi Annabeth. Evet, Annabeth'e yardım etmek isterdim. Fakat söz ettiğimiz şey canavarlarla dolu gerçek dünyaya gitmek ve ortalıktan kaybolmuş bir melezi bulmaktı. Ne kadar maydonozluğu sevsem ve hayır demekten nefret etsem de bunu kabul edemezdim.

''Evet.''

''Ne?'' dedi Annabeth''Kabul ediyor musun?'''

''Yoo Hayır!'' birden fazla şey düşününce kelimeleri birbirine sokan beynime lanet okudum.''Kabul etmeyi isterdim ama...''

''Ama?...'' Annabeth'in gözlerine baktım. Bana gerçekten ihtiyacı olduğu belliydi. Ama kampa geldiğim gün moralimi bozduğunu da unutmamıştım. Ben böyle şeylere çok takılan bir tip olduğumdan ilk gecemi de uykusuz geçirmiştim. Tabi şuan farklı bir durum söz konusuydu.

''Bak Annabeth'' diye başladım itirafa.'' seni daha tanımıyorum. Bana gerçekten ihtiyacın mı var, yoksa babam Hades diye mi beni kullanıyorsun bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa o da benim bir göreve gitmek için hazır olmadığımdır. Daha kendimi bile koruyamazken canavarların içine gitmemi bekleme benden.''

Skinny (Percy Jackson Fanfiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin