Melez Tepesi'ne vardığımızda Argus bizi şehre götürmek için hazırdı. Bizimle beraber hazırlanan birkaç grupta tepede bekliyordu. Otobüse bindiğimizde Annabeth beni de çağırarak en arkada diğer melezlere teşekkür etti. Daha sonra ise Annabeth çok çok eski arkadaşları olduğu belli kişilerle-bütün grup- dertleşmeye başladı. Aptal ve zayıf kızların yaptığı gibi mızmızlanıp ağlamıyordu. Başı hep dikti ve gözleri parlayarak Percy'yi kurtaracağını anlatıyordu. Ama o söylemese de ağlamamak için kendini zor tuttuğunu biliyordum. Dünyanın en güçlü insanı bile bu kadarına dayanamazdı.
Sonunda Manhattan'e vardığımızda hava kararmıştı. Başka bir şehirde olsak bu saatte etrafta kimse olmazdı. Fakat dediğim gibi, New York'un kalbi. Manhattan'teydik. Burası uyumuyordu, ya da uyusa bile dışarıda uyuyordu. Belki de uyku problemi olanların toplandığı bir noktaydı?
Cevabım son şıktan yanaydı. Bu hem benim kabuslarımı hem de aşırı içenlerin durumu açıklıyordu.
Dikkat, ben içmiyorum. Manhattan içiyor.
"Percy'yi bulanınız olursa ona onu çok sevdiğimi söyleyin. Ve tabi, geldiğinde onu öldüreceğimi de eklemeyi unutmayın." Dedi Annabeth, Percy'yi bulamama durumundan zerre kadar söz etmiyordu. Bu iyi bir taktikti. Ya onu bulamazsam? Ya ölmüşse? Ya başka birini seviyorsa artık? gibilerini düşünüp beni öldürmesi pek de iyi olmazdı.
Otobüsten indikten sonra sırayla bütün gruba sarılıp veda ettik. Argus bütün gözlerini aymı anda kırpıp bizde kısmi astimat sebep olup otobüse atlayıp gözden kayboldu. Üç kişilik gruplar birer taksi çevirip bize el salladıktan sonra -tıpkı Argus gibi- gözden kayboldular. Biz ise...
Manhattan'in ortasında dımdızlak kaldık.
"Ee?" diye sordum." Hemen aramaya mı başlayacağız?"
Annabeth düşünceli gözlerle etrafına bakındı. Muhtemelen taksi arıyor olmalıydı. Fakat söz konusu melezler ve Annabeth olunca hiçbir şeyden emin olamazdım.
''Kalacak bir yer bulmamız gerek.'' dedi Annabeth, bu cümleyi söylemek için neden bu kadar uzun süre düşündüğünü anlayamadım.
''Sally'nin evine gidebiliriz. Buraya biraz uzak ama taksiyle çok da zor olmaz.''
''Benim daha iyi bir fikrim var. Hem sanırım, taksiye de gerek yok.''
- - -
''Myleen? Ah Tanrım!'' Annen bana sarılırken ben de ağzını açıp dur demeye çalışıyordum. Sonunda durduğunda Annabeth'i içeri çağırdı.
''Anne bu arkadaşım Annabeth. bu gece bizimle kalacak.''
''Otobüs kazasına ne oldu? Sizi geziye götüren otobüs patladı ve Sofia dışında kimse kurtulamadı. Senin cesetin yoktu ve neredeyse bir hafta oldu. Nerelerdeydin?''
İşte annemin cevap veremeceğim türden sorusu. Nerelerdeydin?
Anneme başımdan geçen her şeyi anlatabilirdim. Otobüs patlamasına benim sebep olduğumu, bir kampa gidip öz babamın yeraltı tanrısı olduğu ve şimdiyse bir görev için döndüğümü... Ama annem ve George'un bana inanmayacağı kesindi.
Keşke inanabilselerdi...
''Ee şey... aslında bizim okulun düzenlediği bir kamp etkinliği vardı. Ama ön hazırlık için bir sınav varmış. İşte Annabeth de bana haber verdi erken gittik. Yani ben kısmen geziye gitmiş sayılmam.'' Annemi inandırmayı umacak bir şekilde gülümsedim. Fakat annemde inatçılık kadar şüphecilik de vardı.
''Ama senin adı Luke olan sarışın bir çocukla olduğunu söylemişlerdi?''
''Haa Luke mu?'' dedim muhteşem bir sırıtmayla.''O şey...''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Skinny (Percy Jackson Fanfiction)
FanfictionTamam, tam bir baş belası olduğumu biliyorum. Fakat bu kadarını ben bile tahmin edemezdim.