İyi okumalar! Vote ve yorum bekliyorum sizden...
- - -
O tılsımcıya adım attığım anda bu işte bir terslik olduğunu anlamıştım. Bir kere içerisi kesinlikle sıcacıktı.-dışarıdaki hava gerçekten soğuktu, söylemiş miydim? Kıştayız ya.- Fakat bu öyle tatlı bir sıcaklık değildi. İnsanı boğan türden bir sıcaklıktı. Elimi
kendime yelpaze olarak kullandım.
Sanırım buharlaşacağım, diye geçirdim içimden. Annabeth beni anlamışcasına- Bu kız iç okuyucu.-başını salladı. Ardından başını uzatıp tılsımcının uç köşesine baktı.''Hey?''
Adı Canavar Tılsımcısı'ydı fakat tılsımcı tam bir tılsımcıya benzemiyordu. Girişin hemen yanında kahverengi eski mi eski bir masa vardı. Masanın üstünde birkaç kitap, dağılmış defterler ve garip heykelcikler vardı. Masanın önünde masayla aynı renk, derisi yırtılmış bir koltuk vardı. Onun arkasında da kocaman, bütün duvarı kaplayan içi kitap dolu bir kitaplık vardı. Masadakilere benzeyen biblolarla süslenmiş kitaplığın sonunda-masanın olduğu tarafla kitaplığın arkasındaki taraf arasında bir duvar vardı- karanlık bir bölüm gözüküyordu. Başımı uzatıp bakmaya yeltendim fakat bir şey göremeyeceğimi anlayınca geri çekildim.
''Koku,'' dedi Annabeth burnunu tıkayarak.''Uykumu getiriyor.''
''Özelliği de bu zaten.'' dedi bir ses. Az önce hiçbir şey göremediğim-göremediğimi sandığım- yerden yaşlı bir kadın çıkageldi.
Yaşlı az kalır, diye düşündüm. Bu kadın bin yaşında olmalı!
Kadının yüzü buruş buruştu. Gözleri zeytin karasıydı, dudaklarıysa teniyle aynı renkteydi. Küçük ama sivri bir burnu vardı. Gri-beyaz karışımı saçları iki yandan örülmüştü. Üstüne yırtık pırtık bir elbise giymiş, elinde de bir sopa tutuyordu. Bu kadın Ejderhanı Nasıl Eğitirsin'deki yaşlı kadından farksızdı.
Yaşlı kadın, ''Syne.'' dedi.''Adım Syne, buranın sahibiyim.'' Başımı o anda Annabeth'e çevirdim. Syne ismi mitolojik bir canavar ismi olabilirdi, belki de kötü bir tanrıçanın ismiydi. Pat diye Hey ben de Hades meleziyim! Adım Myleen, My ya da Miley diyenler de var. Ama aslını söyleseniz fena olmaz. gibi bir şey söylemem doğru olmazdı. İsminin on iki Olimpos tanrısıyla alakası olmadığını düşünüyordum çünkü bildiğim isimlerle pek alakası yoktu. Persephone'nin se'siyle bile yoktu. Açıkçası on iki tanrının ismini bile ezberlemiş değildim.
''Ben Annabeth,'' dedi Annabeth, ardından eliyle beni işaret etti.''Bu da arkadaşım Myleen. Empire States'ten geliyoruz. Sanırım Olimpos'a paket yollayan tek şirketmişsiniz.''
Kadının yüzüne bir gülümseme yayıldı. Elindeki sopayı masanın kenarına dayayıp ağır adımlarla tam karşımızdaki sandalyeye oturdu. Eliyle defteri açıp sayfalarını çevirmeye başladı. Bayağı ilerideki bir sayfaya gelince durdu, baş parmağıyla yeri işaretledi.
''Kime ve ne göndereceksiniz?'' diye sordu.
Annabeth, ''Poseidon, bir mektup.'' diye atıldı. Kadın gözlerini kısıp bizi incelemeye başladı. Bu durumdan şüphelendiğimizi anlayınca kafasını deftere çevirdi. Sayfalarını hızla çevirdikten sonra defteri kapatıp sandalyesinden kalktı. Arkasındaki kitaplıklara dönüp fısıltıyla isimlerini okuyarak başından diğer ucuna doğru yürümeye başladı. En uca geldiğindeyse koyu kırmızı, diğerlerinden de eski gözüken bir defteri çıkartıp tekrardan sandalyesine oturdu. Defterin ilk sayfasını açıp durdu.
''Syne Canavar Tılsımcısı kesinlikle yasal değildir, bir karabüyü şubesidir ve yakalanırsanız da bu durumdan sorumlu tutulmayacaktır. Her tanrının kendine göre fiyatı vardır. Zeus ve Poseidon 20 drahmi. Mektup beş drahmi. Toplam 25 drahmi ödüyorsunuz.'' Annabeth önce itiraz edecek oldu, sonraysa homurdanarak elini çantasına attı. Bir kese dolusu altını çıkarttı-ki bu demek oluyordu ki bu altınlar drahmiydi- ve kadına uzattı. Kadın altınları eline alıp incelemeye başladı. Bir tanesini dişlerinin üstüne koyup ezdi. Sonra daha da yılışık bir şekilde gülümseyip bir kağıtla kalemi bize uzattı. Annabeth tam kalemle kağıdı eline alıyordu ki kadın onları geriye çekti. Sandalyesinden kalktı ve bizim olduğumuz tarafa geldi.
Syne, ''Bu işi yapmak için uygun değilsiniz.'' dedi.''Özellikle de sen, Athena kızı. Titanlara karşı yapılan savaşta çok büyük bir tehlikeydin. Hala da öylesin. Beni Olimpos'a şikayet etmeyeceğinden emin değilim.''
''Olimpos'a yasa dışı birçok şey yolladığın belli, Syne. Benden daha büyük kahramanlar gördüğün de belli.''
''Cidden yaşın bunu harika bir şekilde belli ediyor.'' diye atladım. Kadının yüzündeki gülümseme daha çıkarcı bir hale girdi.
''Haklısın galiba Hades'in kızı. Çok uzun süredir yaşıyor olsam gerek.'' Kadının yaşlı bedeni bir anda değişti. Önce kadının bir hayvana felan dönüşüp bize saldıracağını düşündüm ama kadın tam tersine daha da zarifleşiyordu. Saçları kızılımsı bir renk aldı, gözleri ise ela. En fazla yirmi yaşında olabilecek güzeller güzeli bir kadına dönüştü.
''Sen az önce...'' Annabeth bir an duraksadı.''Az önce ne oldu?''
''Dersine iyi çalışmamışsın Athena kızı. Syne'nin Mnemosyne'nin son dört harfi olduğunu akıl etmeliydin. Ben bellek tanrıçasıyım. Ve inan bana tatlım, beynindeki bütün belleği bir hareketimle silebilirim. Hatta şuanda bir kısmını da siliyorum. Hissedebiliyor musun?''
O kadar şok içindeydim ki hayır bile diyemedim. Annabeth eliyle başını tuttu. Sanki acı çeker gibi bir hali vardı. Birkaç saniye sonra yüzünde boş bir ifade oluştu. Sanki neden burada olduğunu bilmiyordu gibiydi.
''Neredeyim ben? Ben en son ne yapıyordum?'' Sonra kaşlarını çatıp bana baktı.''Sen de kimsin?''
''Ne yaptın ona?'' diye sordum Mnemosyne denen kadına. Kadın kıpkırmızı dolgun dudağını hafifçe kıvırarak gülümsedi.''Bence bunun yanıtını biliyorsun Myleen.''
Ne kadar nefret etsem de biliyordum.
''Onu rahat bırak!'' diye bağırdım.''Onun bir suçu yok! Sana yaşlı diyen bendim.'' Mnemosyne kaşlarını çattı, yüzündeki gülümseme kesildi.
''Bunu zaten sana yapacaktım.'' dedi dişlerini sıkarak.''Ama Elpis her işe olduğu gibi buna da burnunu sokuverdi.''
''Elpis mi?''
Az önceki şokumun şuankinin yanından bile geçmesi imkansızdı. Otobüsümüz patlayıp Luke beni ormana getirdiğinde gördüğüm rüyayı anımsadım. Elpis adında bir kadınla konuşmuştum, rüyamdaki kırlangıç modelli kolye uyandığımda elimdeydi ve şimdiyse beni koruyan şeyin o kadın ya da kolye olduğunu öğreniyordum.
''Umutmuş!'' dedi kadın öfkeyle.''Umut tanrıçası diye bir titana, benim kadar güçlü bir tanrıya kafa tutuyor!'' Yüzüne hani bir gülümseme yayıldı.''Yalanlar bir işe yaramaz ama.''
İşte o anda kalbim takla attı. Elpis umut tanrıçasıydı. Ve belki de benim yıllardır neden canavarlara yem olmadığımı açıklıyordu. Az önce Mnemosyne denen kadın ne yaptı bilmiyordum ama bilmediğim ve anlamadığım birçok şey geldi geçti gözümün önünden. Mesela daha önce defalarca o kadınla rüyamda konuştuğumu ve elimde o kolyenin olduğunu hatırlıyordum. Küçükken, en fazla beş-altı yaşımdayken o kolyeye sarılıp ağladığımı hatırlıyordum. Ama neden ağladığıma dair bir fikrim yoktu.
''Ba-bana ne yaptınız?'' diye sordum titreyerek. Kadın büyük bir kahkaha attı. Sinirlenmem gerekirdi ama yapamadım. O kadar afallamıştım ki Annabeth'in yanımda garip garip şeyler söylediğini çok sonra farkettim.
Mnemosyne, ''Ufak tefek değişiklikler diyelim,'' dedi.''Bunları şimdi öğrenmene gerek yok tatlım. Artık Elpis'in seni yıllardır koruduğunu biliyorsun. Tabi benimle arasında olan savaşta yenik düşünce senin hafızandaki olaylar da bayağı bir değişti. Ne fark eder? Neyse, kim olduğunu veya neler bilmediğini zamanla öğrenirsin genç melez. Arkadaşının hafızasını düzeltiyorum. Hatırlaması ona unutmasından daha çok zarar verir-ki bu da beni mutlu eder.''
Ardından bir toz bulutuna dönüşüp yok oldu. Az önceki olayların farkında olmayan Annabeth bana şaşkın şaşkın bakarken ellerimin titrememesi için elimden geleni yaptım.
Annabeth, ''Neler oldu?'' diye sordu. Sadece başımı sallamakla yetindim. Canavar Tılsımcısı'nın kapısını itip kendimi dışarı attım. Biraz hava almaya ihtiyacım vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Skinny (Percy Jackson Fanfiction)
FanfictionTamam, tam bir baş belası olduğumu biliyorum. Fakat bu kadarını ben bile tahmin edemezdim.