Bölüm 57 Düşüşünü seyrediyorum

639 48 11
                                    

LVII

Düşüşünü seyrediyorum

Tekrar gözlerimi açtığımda doping hissinin gittiğini fark ettim.

Bu çok garip bir histi. Uyurken gökyüzü aydınlık, uyandığındaysa karanlık. Zaman ve yer kavramını tamamiyle kaybediyordu insan. Kaşlarımı çatarak nerede olduğuma baktım.

İper'deydik. Ben sırtımı Luke'un göğsüne yaslamıştım, Luke da elini belime sarmıştı. Onu uyandırmamaya özen göstererek hafifçe olduğum yerde doğruldum. Luke'un başı yanına düşmüştü ve derin bir uykudaymış gibi gözüküyordu.

Uyurken bile güzeldi.

Bakışlarımı ondan çekip ekip arkadaşlarıma çevirdim. Onlar da uyuyordu. Jade bir elinde kılıcını tutarken başını geriye yatırmıştı. Arizona çantasını yastık niyetine kullanmış, Martin sırtını yeşilliklere vermişti.

Açıkçası onları uyandırmak istemiyordum. Hepsi benim yüzümden doğru düzgün bir uyku uyuyamamışlardı. Ve de muhtemelen benim hastalığım yüzünden çok üzülmüş, yıpranmışlardı. Onlara birkaç dakika daha tanıyabileceğimi düşündüm. Aynı şekilde kendime de.

Bakışlarımı gökyüzüne çevirdim. Şansıma yıldızı bol bir gecedeydik. Yıldızları seyrederken yüzümde istemsiz bir gülümseme oluştu. Annemle hatırladığım ilk anı, yani anneannemin evinde, birlikte uyuduğumuz o gece aklıma geldi.

''Çok güzel yıldızlar, değil mi?'' diye sormuştu annem gülerek. Evet anlamıyla başımı sallayarak yıldızları incelemeye başlamıştım. O zamanlar yıldızlara çok hayranlık duyardım. O gece annemin de öyle olduğunu öğrenmiştim. Yıldızlara öyle sevgi dolu bakıyordu ki içimde bir yerde kıskançlık duygusu oluşmuştu.

''Her yer çok karanlık.'' demiştim kaşlarımı çatarak.''Neden yıldızlar aydınlatmıyor?''

Annem gülmüştü.''Yıldızlar bize çok ama çok uzakta, Myleen. O kadar uzaktan olmasına rağmen bize bu kadar ışık sağlıyor olmaları yeterli değil mi sence?''

''Ama ay daha çok ışık yayıyor!'' diye itiraz etmiştim.''Ay onlardan güçlü!''

Annem buna kahkalarla gülmüştü işte. Onun gülmesi hoşuma gidiyordu. Elimdeki tek arkadaştı o. George Green'le evlenene kadar, aramız çok iyiydi üstelik.

''Ay bize daha yakın. Ayrıca sen beni konuşturduğunda uyumayacağını mı sanıyorsun bakayım? Hadi, kapat gözlerini de uyu.''

''Ama yıldız-''

''Onlar her gece çıkıyorlar Eliza.'' dedi annem. Annemin küçükken çok tatlı gösterdiği için adımı kısaltması hoşuma gidiyordu. Eliza, Lizzie, Liz...

''Yarın gece de izler miyiz?''

''Olur, ama bugün hemen uyuman gerek. Yoksa yarın gece izlemeyiz. Anlaştık mı?''

''Hıhı.''

O gün İper'de gördüğüm yıldızlar, tıpkı altı yaşındaki halimde, annemle uyuduğum gecelerdeki yıldızlara benziyordu.

O zaman ne kadar da mutlu bir hayatım vardı oysa. Ne canavarlar, ne piskopat biyolojik anneler ne de başımdaki belalar vardı.

Mutluydum. Tek korkum arılardı. Şimdi bir arı umurumda bile olmazdı herhalde.

Hayır, olurdu. Çığlık ata ata kaçardım herhalde.

İstemsizce güldüm. O kadar eskide kalmıştı her şey... Artık mutlu olacağıma doğru düzgün inanmıyordum bile.

''Neye gülüyorsun?'' Luke'un sesini duyduğumda hafifçe irkildim. Başımı ona çevirdiğimde uykudan yeni kalktığını, gözlerinin şiştiğini fark ettim. Hafifçe gülümsüyordu.

Skinny (Percy Jackson Fanfiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin