Bölüm 44 Eski İlk Öpücüğüm Selam Veriyor

962 63 14
                                    

XLIV

Eski ilk öpücüğüm selam veriyor.

Savaştan sonraki hayatımı hiç düşünmedim. Neler olacağı aklımın ucundan bile geçmedi. Mutlu bir son yapacağıma inanıyordum. Sonunda huzura ereceğimi, bir daha ölümden dönmeme gerek kalmayacağını...

Ama her zamanki gibi yanılmıştım. Ben bir Hades meleziydim. Bela beni iki kat seviyordu.

Piper etkili konuşması sayesinde barış ilan edildikten sonra Romalılar kampa, akşam yemeği için davet edildiler. Ne gariptir, anlaşabildik.

Bir kardeşim daha oldu. Yedilerden biri, adı Hazel. Romalı. Roma'da Hades'e Pluton dendiğini ve hayaletler çıkartmak yerine çok daha havalı şeyler yapabildiğini söyledi. Mesela yeraltında tüneller açmak, altınlar elmaslar çıkartmak gibisinden.

Ah, ben de şöyle tonlarca altın çıkartsam fena olmazdı hani.

Hades kulübesindeki ranzaların tekinde uzanmış yukarıyı seyrederken birisi kapıyı açıverdi. Refleks olarak ayağa kalktığımda kafamı ranzanın tahtasına çarptım.

''Aah! Kafam!''

''Seni korkutmak istememiştik.'' dedi Hazel endişeyle.''İyi misin?''

''E-evet. Aniden görünce azıcık tırstım işte.'' Nico eliyle etrafı işaret etti.

''Burası Hades kulübesi.''

Hazel gülümsedi.''Bu.. gerçekten çok değişik. Her tanrıya özel ayrı kulübe...''

''Nasıl yani?'' diye sordum kafamı ovalarken.''Sizde öyle değil mi?''

Hazel başını yana salladı.''Biz kohortlar halindeyiz. Karışık olarak kalıyoruz.''

''Hıım.. Arizona'yla ev arkadaşı olmak hoş olurdu aslında.'' diye mırıldandığımda Hazel hafifçe gözlerini kıstı.''Athena kulübesinden bir arkadaşım. Annabeth'in kardeşlerinden biri.''

''Neyse, siz yatıyor muydunuz?'' diye sordum. Hazel başını iki yana salladı.

''Yoo, Nico bana burayı göstermek istedi.''

Eh, işe bakın. Üç kardeş arasında bile dışlanan olmak... Tamam, alışmış olmalıydım buna. Yine de içimdeki buruklu hissi gitmedi.

''Ben de çıkıyordum zaten. Size iyi geceler.'' Ayağa kalkıp kapıya yöneldiğimde Hazel el salladı. Kulübenin kapısını kapatıp çıktığımda üstümdeki hırkaya daha da sıkıca sarılıp gözlerimle kalabalıktan tanıdık birileri aramaya başladım. Kimse yoktu. Luke ve Arizona bu kadar erken uyumazlardı ki?

Ağır adımlarla yürürken başka birini gördüm. Kıvırcık kahverengi saçları olan, kısa boylu bir oğlan.

''Leo!'' diye seslendim. Yere bakan kahverengi gözlerini bana çevirdi. Seslenenin ben olduğumu fark edince hafifçe gülümseyerek yanıma geldi.

''Myleen, vay be, ölmemişsin.''

''Sen kendine bak. Sen de ölmemişsin. Birkaç canavarın kıçını tekmeledin mi bakayım?'' Leo sadece gülümsedi.

''Hayırdır, bir şey mi oldu? Yoksa bir kız mı?'' Leo bana gözlerini kısarak baktı.

''Sen Afrodit kızı felan mısın?'' Hafifçe güldüm.

''Afrodit kızı olmadığım kesin. Ama anlamamam için aptal olmam gerek. Çok durgun gözüküyorsun.''

''Şöyle açıklayayım.'' dedi düşünceli bir ifadeyle.''Sevdiğim kız bir tanrıça ve ıssız adanın tekinde yapayalnız yaşıyor. Oraya bir kez gidip geri döndükten tekrardan gidemiyorsun. Ama gitmem gerek.''

Skinny (Percy Jackson Fanfiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin