XXIX
Xray'e takılıyorum
Savrulmak kelimesi, o an beni en iyi anlatan şey olsa gerekti. Rüzgar yoktu. Hava, su, kısacası insani hiçbir şey yoktu. Ayaklarım yere basıyordu fakat hiçbir şey hissetmiyordum. Ağırlığım yok gibiydi.
Önümdekilerin ne olduğunu anladığımda içime bir ağırlık çöktü. Hava yok, ağırlık yok, ama ruhlar var. Korkuyla bedenime baktım. Ağzımdan bir hırıltı çıktı. Ben...
Ben ölmüş olamazdım.
Ama sorun şuydu: Ben harbiden de ölmüştüm.
Ağlamaya başladım. Burada ağlamak da bir garipti. Yüzünü siliyordun, ama gözyaşını hissedemiyordum. Yüzünden kayıyor, elinin içinden geçip gidiyordu.
Önümde ne kadar çok ruh vardı? Hepsi de bir günde mi ölmüştü? Bunca ruhu nereye sığdıracaklardı?
O sırada üstümde bir ağırlık hissettim. Hızla arkamı döndüğümde bir adamın bana baktığını gördüm. Simsiyah bir cüppesi vardı. Buruş buruş yüzü, normal bir insandan çok çok daha yaşlı olduğunu açıkça belli ediyordu.
''Sen bir Hades melezisin,'' diye mırıldandı adam.''Diğer kızdan sadece üç yıl sonra.''
''N-ne?'' diye sordum. Ölüydüm fakat konuşabiliyor muydun yani?
Adam cık cık etti.''Burası senin yerin değil. Yan sıraya geç. Seni hissedeceklerdir.''
''Nasıl?''
Cevap vermedi. Arkasını dönüp yürüdü, sonra da diğer tarafa dönüp gözden kayboldu. Adamın sözleri hiç güven verici değildi ama dediğini yaptım. Görevliler yazan sıraya girdim. Birkaç dakikalık bir bekleyişin sonunda adamın teki yanıma geldi. Beni baştan aşağı süzdü.
''Hayır, henüz vaden dolmamış,'' dedi gayet katı bir ifadeyle.''Bedenine geri dön, melez. Ve hayatına devam et. Henüz dinlenme vaktin gelmedi.''
Adamdan etrafa beyaz bir ışık yayılmaya başladı. Ben daha neler olduğunu anlayamadan başka bir yerdeydim.
İper'deki odamda. Sıcacık olması gereken buz gibi yatağımda.
Bir şeyden eminsem, o da yaşadığımdı. Nefes alıyordum, ağırlığım vardı. Ve de en önemlisi acı ve ağrılarım.
Daha önce hiç böyle hissetmemiştim. Her nefes aldığımda canım yanıyordu. Sadece belim veya başım değil, bütün bedenim ağrı ve acı içindeydi. Gözlerim dışında hiçbir yerimi hareket ettiremiyordum. Sanki felç olmuştum.
Sonunda düşüncelerimden sıyrılıp etrafıma bakındım. O sırada da başını yatağımın yanına koymuş Amy'yi ve koltukta sızmış Sophie'yi gördüm.
Amy'nin kötü bir amacı olmadığından emindim. Fakat bu son olay-
Derin bir nefes aldım. Birisi nefes borumu baştan aşağı çizmiş olmalıydı.
Leydi Grentsank'ı öldürmüştüm. Öz annemi. Herkesin önünde öz annemi öldürmüştüm. Kendi kızını nasıl öldürebileceğini düşünüp ona cani derken, ben kendi annemi öldürmüştüm? Dünyanın en adi annesi olabilirdi. Hatta anneliği bırakın, şeytanla yarışacak kadar kötü birisi de olabilirdi. Ama neticede o bir insandı. Ölüm hükmünü ben veremezdim. Onu öldüren ben olamazdım.
Ama yapmıştım. Onu, ruhları ve insanları öldürmüştüm.
Kaç kişinin katili olmuştum ben? Kaç çocuk beni görüp korkmuş, ailesini kaybetmişti? Şimdi televizyondaki katillerden ne farkım kalmıştı ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Skinny (Percy Jackson Fanfiction)
FanficTamam, tam bir baş belası olduğumu biliyorum. Fakat bu kadarını ben bile tahmin edemezdim.