Telefondan ekledim, bu arada mobil versiyonu da çok hoşmuş. Belki THE Last Time'a devam ederim? Hatta edeyim, 20 bölümde falan da Final veririm... :o
Her neyse, iyi okumalar dilerim :* Vote ve yorum bırakmayı unutmayın.
----
XXIV
Yeni Tanıştığım Eski Erkek Arkadaşımla Ava Gidiyoruz
Her şey sanki o görüntülerdeki gibi, hızlı bir film şeridine benziyordu. Artık bir şeylerin ters gittiğinden yüzde yüz emindim. İnsan, erkek arkadaşının olduğunu nasıl unutur, onu gördüğünde bir şey hissetmezdi ki?
Martin, ondan sonra beni serbest bıraktı. Olayların etkisinden çıkabilmek için dışarı çıkabileceğimi, ama fazla uzaklaşmamamı tembihledi. Bunca şeye rağmen o kadar soğuk kanlıydı ki ona uzun uzun hayretle baktım. Sonra hiçbir şey söylemeden -o kapının kilidini açtıktan sonra- dışarı çıktım. Güneş batıyordu. Martin dediği gibi peşimden gelmedi. Az önce yaşadıklarım yarım saat bile sürmemişti. Ama sanki zamanı geriye almışlar da olanları tekrar yaşıyormuşum gibi. Martin haklıydı, o anları yaşamıştım. Ama bir şey, birisi onu unutturmuştu. Bunu kimin ve niçin yaptığını öğrenmem gerekiyordu.
Ellerim titriyordu. Bir süre daha ağır adımlarla yürüdüm. Martin'in koca odasının bir karavan, bulunduğumuz yerin de orman olduğunu fark ettiğimde ilk bulduğum ağacın altına tünedim. Başımı ağacın gövdesine yasladım ve gözlerimi kapadım. O an dünyadan, tanrılardan, görevden, kısacası her şeyden uzaklaşmak istiyordum. Azıcık kafamı toplamak, kendime gelmek istiyordum. Birisi beynimi siliyordu. Sanki bir reset tuşu vardı ve canı istediğinde resetliyordu. Daha hatırlamadığım kaç şey vardı? Belki de hiçbir zaman hatırlamayacağım kaç şey...
Elimle çimenleri sıktım. Ağlamak istemiyordum. Yüzümün kıpkırmızı olmasını ve Martin'e neden ağladığımı açıklamak istemiyordum. Ama yapamadım. Gözlerimden yaşlar dökülürken yeri yumrukladım. Bağırmak istiyordum. Görevden geldiğimizden beri hiçbir zaman kendimde olmamıştım. Neredeyse her gün anlayamadığım görüntüler görüyor, sanki benim dışımda herkes bunu biliyor gibiydi. Bir titan gelip bana Elpis'le ilgili şeyler anlatıp görüntü selini başlatıyor, cadının birisi ve bir tanrıça bana öğütler veriyordu. Bir yerden tanıyorum diye düşündüğüm ama eskiden erkek arkadaşım olan çocuk ise her şeyi bana yarım saatte özetliyordu. Belki de onca şeyden sonra deliriyordum. Defalarca ölümle burun buruna gelmiş, ucu ucuna kurtarmıştım. Sonunda buna dayanamamış mıydım? Öfkeyle yeri yumrukladım. Niye ben? Niye her şey benim başıma geliyordu ki?
Hava tamamen karardığında, gözyaşlarım yüzümde kuruyup iz bırakmıştı. Güneş, öfkemi almış götürmüş, yerine büyük bir boşluk bırakmıştı. Hayatımda ilk defa bir hayalet gibi hissediyordum. Sanki bedenim yoktu, boşlukta süzülüyordum. Martin yanı başımda beliriverdiğinde cevap vermedim, yüzüne de bakmadım. Yanıma oturdu, o da sırtını ağaca yasladı.
''Senin için zor olduğunu biliyorum,'' dedi fısıldarcasına bir sesle.''Ama ne kadar erken öğrenirsen o kadar iyiydi. Daha fazla uzatıp seni harcamaya gerek yoktu.''
Cevap vermedim. O da bir şey söylemedi.
Bana yaklaşık on dakika gibi gelen bir sürenin sonunda Martin ayağa kalktı. Elini uzattı. İfadesizce bir eline, bir de yüzüne baktım.
''Hava soğuyor,'' dedi kısık bir sesle.''İçeri girsek iyi olacak.''
Ayağa kalktım fakat elini de tutmadım. Yanında hızla geçerken yüzüne bile bakmadım. Yine aynı hızla kapıyı açtım ve içeri girdim. Nasıl daha önce yaptıysa yine koltukta uyuyabilirdi. Ayakkabılarımı çıkarıp yatağa girdim. Bu ani hareketim başımın zonklamasına neden olmuştu ama aldırmadım. Bir süre sonra Martin'in de geldiğini, ışığı kapatıp tekli koltukta uykuya daldığını duydum. Ama ben uzun süre daha uyuyamadım. Sonra bir ara gözlerim kapandı ve tekrar uyandığımda Martin koltukta uyumuyordu. Karşıda, mutfakta yemek hazırlıyordu. Benim uyandığımı görünce gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Skinny (Percy Jackson Fanfiction)
FanficTamam, tam bir baş belası olduğumu biliyorum. Fakat bu kadarını ben bile tahmin edemezdim.