Bölüm 41 Komploya Kurban Gidiyorum

836 73 2
                                    

Vazgeçilmez 41 Kere Maşallah!

----

XLI

Komploya kurban gidiyorum.

Devriyeler güvenli değildir. Sıcak, yumuşak, hiç değildir. Genellikle bir ağaç bulup tünenir ama Melez Tepesi'nde bu pek mümkün olmuyor ne yazık ki. On ila yirmi kişi arasında değişen grup ikişerli olarak kampın etrafında tur atıyordu. Benle Henry eşleştiğinde ne kadar sevindiğimi anlatamazdım. Hem Arizona meselesini halledebilirdim, hem de benden korkan biriyle devriyeye çıkmış olmazdım.

Henry suskundu. Canı sıkkındı. Hayır, bu çocuklara ayrılık iyi gelmiyordu. Anne babaları ve doğaları birbirinden zıt olan bu iki melez yine de birbirini sevebiliyorsa sevmeliydi. Ama onlar saçmasapan bir nedenden ötürü kavga edip ayrılıyorlardı. Bizimki bile daha mantıklıydı!

Kes sesini, dedi iç sesim. Sen gelmiş geçmiş en salak kızsın. Yakışıklı bir çocuğu tavlıyorsun, bir gün geçmeden yalan söyleyip kaybediyorsun. Aferin sana!

Haksız değildi-Tavlama yerine sevmeyi koysaydı daha iyi olurdu tabi-

''Arizona sana olanları anlattı sanırım.'' dedi Henry mahçup bir sesle.

Evet anlamında başımı salladım. Elindeki baltayı inceliyormuş gibi yaptı, ama öyle olmadı çok açıktı. Çünkü baltaya değil, çimenlere bakıyordu.

''Bak, siz iyiydiniz, gerçekten.'' dedim hafifçe gülümseyerek.''Sen de haklısın, o da haklı. Ona söylememesi gerektiğini ben söylemiştim. Melezler korkabilir diye Kheiron kimsenin öğrenmesini istememişti. İlk başta.''

''Öğrenmeleri gerekiyordu ama.'' dedi Henry.''Belki erken öğrenseydiler her şey daha iyi olabilirdi. Ben hala hazır olduğumuz konusunda şüpheliyim.''

''Kheiron işini şansa bırakan birisi değildir.'' dedim onu rahatlatmaya çalışarak.''Çoğunu ön görmüştür o.''

Başını salladı.''Bilemiyorum. Belki dediğin gibidir. Belki de...''

''Erkek arkadaşım-aslında değil-olabilir de- her neyse, ben de onunla tartıştım. Ve inan bana, haklı olan taraf sen olsan bile biz kız tarafı daha fena yıkılıyor. Bu yüzden hemen Arizona'dan özür dilemen gerek.''

''Biz ayrıldık.''

''Barışın diye özür diliyorsun zaten. Sen Arizona'yı seviyorsun! Hatta gelecekte evlenirsiniz bile!'' Henry bana kaşlarını çatarak baktı.''Pardon.'' dedim.''Kafam biraz bozuk da.''

''Hemen gidip gelsem-''

''Tamam, ben hallederim.''

Melez Tepesi'ne en uzak noktadaydım. Hakkaten, niye bu kadar gelmiştim ki ben? Daha doğrusu gelmiştik? Henry koşar adım kampa dönerken ağaçların olduğu kısma baktım. Bu iş bir bitsin, kamp sınırına daha çok ağaç dikilmesi için bir kampanya başlatacaktım. Devriye dediğin ağaçların arasında olurdu demek geldi içimden. Açık hedeftik.

Luke'la barışmam gerekiyordu. Eğer bir savaş çıkacaksa şu anki kafayla direkman ölüydüm. Hİçbir şeye odaklanamıyordum. Hiçbir şeye tam olarak dikkatimi veremiyordum(Aynı şey, biliyorum.) Oysa devriyedeydim!

Biz Luke'la neydik? Sevgili mi? Arkadaş mı? Luke beni bir kere öpmüştü, bir kere de öpüşmüştük. Ama gerçeken de sevgili miydik? Anlık bir şey miydi? Oh tanrım, niye aşık olmuştum ki?

''Myleen!'' Tanıdık bir ses. Bu kadar çabuk muydu? Bu kadar hızlı? Ama hayır, Henry'le birlikte değildi. Tek başınaydı. Ve hala üzgündü.

Üstünde bir zırh vardı. Sarı, bukleli saçlarını yukardan kuyruk yapmıştı. Hızlı adımlarla yanıma geldi. Sanırım bir konuşma yapacaktık.

''Myleen. Şey, artık biz bir şeyler...''

''Biliyorum.'' dedim.''Olayın ayrıntılarını Luke'tan dinledim. Özür dilerim. Seni dinlemem gerekirdi. Düşüncesizlik ettim.''

Arizona ilk başta gülümseyecek oldu, ama vazgeçti. Bunun yerine kaşlarını çattı.''En son onu öldürmeye gidiyordun, ama onu öldürmek yerine onunla konuştum öyle mi?''

Yüzümün kıpkırmızı kesildiğine emindim.''Ee..O öyle olmadı aslına bakarsan.''

Ellerini göğsünde birleştirdi.''Yaa, peki tam olarak ne oldu?''

''Şey.. Biz...o...o geldi...''

''Siz,'' dedi Arizona.''Aranızda bir şeyler oldu.''

''B-b-biz öpüştük.''

Gözlerini büyülttü.''Ayrıntıları istiyorum. Hemen.''

Ve o günü olabildiğince bütün ayrıntılarıyla anlattığımda-ve de sonrasını- Arizona kalakaldı.''Bu.. Bu bizimkinden de kötü.''

''Yakın zamandan fark daha da açılacak gibi görünüyor.'' dedim hafif sıkkınlıkla.''Henry senden özür dilemek için yanına gitmişti ki bak şu işe, sen buraya geldin.''

Arizona'nın gözleri parladı.''Ciddi misin?''

Evet anlamında başımı salladım.''Fazlasıyla. Muhtemelen bütün kampta seni arıyordur. Hadi onu bul.''

Arizona sırıtarak bana sarıldı.''Seni seviyorum Miley, gerçekten.''

Benim de seni seviyorum dememg erkirdi ama o an söyleyebildiğim tek şey ''Kaç.'' oldu. Arizona anlamamışçasına geri çekildi. Onu kolundan tuttuğum gibi koşmaya başladım. Arkama bakmıyordum. Çünkü arkama baktığım anda şoka girip hareket edemeyeceğimi biliyordum.

''Romalılar,'' dedim bir yandan da onu çekiştirirken.''Oradaydılar. Saldıracaklar-kampa. Haber vermemiz gerek.''

Arizona dehşete düşmüş bir halde arkasına baktı. Ve bir anlığına durdu.''Bomba. B-bomba atıyorlar.''

''Geri çekilin!'' diye bağırdım bir yandan da koşarken. Ama hala Melez Tepesi'ne ve bize en yakındaki devriye grubuna çok uzaktaydık. Ve eğer Arizona haklıysa birazdan kafamızın üstüne bir bomba uçacak ve...

Bizi parçalayacaktı.

''Asla yetişemeyeceğiz! Nasıl göremiyorlar onları!''

''Yetişebiliriz! Arizona, koşmaya devam et. Ben dikkatlarını dağıtayım.''

''Saçmala!'' dedi Arizona.''Çok fazlalar. Onları durduramazsın.''

''Belki ben değil, ama hayaletler durdurabilir. Çok kısa bir süreliğine olsa da.'' Arizona arkasındaki gruba baktı.

''Pekala, ama acele et, tamam mı?''

''Koş!''

Ve Arizona tepeyi dönerken elimdeki silahla bana doğru koşan bir gruba ve de bombayı ateşlemek üzeri olan gruba baktım.

Birkaç hayalet onları yavaşlatabilirdi. Kısa bir süreliğine olsa da.

Yerden dört hayalet fırlarken derin br nefes aldım. Kısa bir süre içerisinde o kadar çok güç kullanmıştım ki bazen kendime zarar vereceğimden korkuyordum. İşimi riske atmadım. Hayaletler görevlerini her zamanki gibi biliyorlardı ve emir beklemeden Romalılara saldırdılar. Ben de o sırada hızla tepeyi tırmanmaya başlamıştım.

''Arizona!'' diye seslendim ama cevap alamadım. Neredeydi herkes?

Ve duyduğum ses.

Biri bana mı bağırıyordu?

Hayır, uçak da uçmuyordu. Bu, bombadan başka bir şey değildi.

Ne gariptir, düştüğü yer de bana pek uzak değildi.

Tek yapabildiğim, kendimi daha da ileri atıp tepeden aşağı yuvarlanabilmek oldu.

Sanırım, bu yapabildiğimin en iyisiydi.

Skinny (Percy Jackson Fanfiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin