Sezon 3: Aynı Kan
Skinny bölümleri zaten yazıldığı için paylaşıma devam edeceğim, iyi okumalar dilerim ;)
---
XXXI
Ölüm tarlasında tur atıyorum.
Yüzyıllar boyunca insanlar kara dışında hiçbir yerde tam anlamıyla güvende hissetmemiştir. Çünkü suda boğulma tehlikesi, havada yere çakılma, yeraltındaysa nefes alamama tehlikesi vardı. Bunları aklıma ilk gelenler olduğu için yazıyorum. Yoksa daha bir çok şey var.
Ama şu ana bakıyorum. İnsanlar denizleri aşacak, metrelerce havada uçacak araçlar icat etti. Evet, yeraltına da iniyorlar. Fakat yeraltı insanlar için diğerlerinden daha korkutucu bir yer. Neden mi? Çünkü ölüm kokuyor.
Neden insanların öldükten sonra Plüton gezegenine gideceklerini düşündüklerini biliyor musunuz? Ben de bilmiyorum. Yine de mantık yürütüyorum. Plüton, yani Yunan haliyle Hades. Ölüler ve Yeraltı tanrısı. Yunan mitolojisine inanan insanlar için birçok tanrıdan çok daha korkunç. Keskin, insanın kulağını tırmalayan bir sesi olduğu söylenir. İnsanlar onunla karşılacağına ölümle karşılaşmayı tercih ederler. Hayır o ölüm tanrısı değil, ölüler tanrısı. Ölüm tanrısı Thanatos. Hades'in emriyle insanları öldürür.
Ayrıca Hades Olimpos'tan bir nevi atılmıştır. Üç kardeş Zeus, Poseidon ve Hades Dünya'yı paylaşırken ona yeraltı düştüğünde, Olimpos onun için yılda iki kez görebileceği bir ziyarethaneden farksızdı. Kış gün dönümü ve yaz gün dönümü. Hades'in başka şartlar altında Olimpos'a girmesi yasaktır.
Hades hakkında bilinen şeylerden birisi de karısı Persephone'iyi kaçırış hikayesidir. Bazıları bunu zorla yaptığını, bazılarıysa Persephone'in de onu sevdiğini söylerler. Ben ikincisine inanıyorum.
Yeraltına geldiğimden beri öğrendiğim bir şey varsa o da buydu: Hades ve Yeraltı krallığı, hiç de düşündüğümüz türden bir yer değildi. Hades korkunç birisi değildi. Persephone'yi kaçıran cani hiç değildi. Persephone ve annesi Demeter etrafa gülücük satıyor, fazlasıyla insansı hareketler sergiliyordu. Bunu sarayın içine adım attığımda anlamıştım. Dışarının aksine içeride çiçek kokusu vardı. Daha doğrusu bahar kokusu.
İşte yeraltı krallığındaki ilk günüm. Babamın evindeki ilk günüm.
Hades ağır adımlarla merdivenleri çıkarken sessizce peşinden gittim. İçerisinin basık bir havası vardı. En ufak bir mutluluğun varsa da onu alıp götürecek gibiydi. Ta ki Persephone içeri girene kadar.
Kahverengi dalgalı saçları ve bal rengi gözleriyle bir prenses kadar güzeldi. Muhteşem bir şekilde gülümsüyordu. Kıyafeti sarayın karamsarlığınının aksine cıvıl cıvıldı. Persephone, yeraltının göz bebeği olsa gerekti. Her şey karanlıktı. O ise aydınlık.
''Hoşgeldin!'' dedi Persephone Hades'e sarılarak. Kocasına sarılıyordu fakat gözleri üstümdeydi. Şaşırmış gibi yaptı ama pek şaşırmadığı ortadaydı. Gülümsedi.
''Ahh, sen Myleen olmalısın.'' dedi kocasından ayrılarak. Ağır adımlarla yanıma geldi.''Ben Persephone. Bahar tanrıçasıyım.''
''Şey-evet, biliyorum.'' dedim titrek bir sesle. İnsan her zaman bir tanrıyla selamlaşmıyordu ya. Hele de böyle sevecen bir tanesiyle.
''Acıktın mı? Biz de tam öğle yemeğimizi yiyorduk.'' dedi Persephone. Hafifçe gülümsedim ve Alecto'ya gelmesini işaret ettim. Ağır adımlarla merdivenleri çıktım. Hades'in pelerini görünmez bir şeyle hareket edip bir askıya asıldı. Aslında bayağı bir ürperdim ama bunu belli etmedim. Geldiğim anda bir korkak gibi görünmek istemezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Skinny (Percy Jackson Fanfiction)
FanfictionTamam, tam bir baş belası olduğumu biliyorum. Fakat bu kadarını ben bile tahmin edemezdim.