LVII
Skyfall
Bulutlar ne kadar beyaz olsun, içinizdeki karanlığı açamıyor. Adeta bir vişne lekesi gibi, o da kalbinizden çıkmıyor. Sevginizi örtüyor. Nefretle kaplatıyor.
İnanıyorsunuz, yeni bir günün olacağına, her şeyin düzelebileceğine… Bir süre sonra olmuyor ama işte. İnancınızı kaybediyorsunuz, karanlıkta kayboluyorsunuz. Yapamıyorsunuz…
Bundan birkaç ay öncesine kadar, hala bir çıkış yolu olduğuna inanabilirdim. Kardeşimle mutlu bir hayatım olabileceğine, güzel günlerin beni beklediğine… Ama hayır, artık inanmıyorum. İnanamıyorum. Çünkü hayatımda hiçbir şey düzelmedi. Ve düzelmesini de beklemiyorum.
‘’Günaydın.’’
Tam karşımdaki ranzada yatan benden oldukça büyük kardeşim Hazel, adeta fısıldarcasına seslendiğinde bakışlarımı tavandan ona çevirdim.
‘’Sana da günaydın.’’
‘’Saat daha çok erken. Kabus mu gördün?’’ diye sorduğunda başımı iki yana salladım. O da sırtüstü yatıp bakışlarını tavanına dikti.
‘’Savaş bitti ama her şey senin için yeni başlıyor, değil mi?’’ Acı bir şekilde güldüm.
‘’İşte bu tam da beni özetleyecek bir cümle.’’ O da hafifçe güldü.
‘’Bütün melezlerin genel sorunu bu olsa gerek.’’
‘’Hayır.’’ diye cevapladım kendimden emin bir şekilde. ‘’Herkesinki bizimki kadar zor değil, Hazel. Şimdi niye Hades çocuklarından bu kadar çok nefret ettiklerini anlayabiliyorum. Çünkü belayı mıknatıs gibi çekiyoruz. Diğer melezlerin aksine acı çekmek hobimiz gibi bir şey.’’
‘’Bir Hades melezi için iyi konuşuyorsun.’’ dedi Hazel. Gülümsedim.
‘’İlhamlandım galiba. Sabah erken saatlerde çok ilham geliyormuş ya.’’ Güldü.
‘’Aslında…O gece geç saatlerde oluyordu.’’ Dudağımı büzüp omuz silktim.
‘’Nasılsa ilham aramama gerek yok. O kadar dramatik bir hikayem var ki hüzünlü şarkıya bile ihtiyaç duymadan hikayemi dinleyen insanlar ağlayabilir.’’ Dedim ve olduğum yerde doğruldum.
‘’Benimkinden kötü olduğunu sanmıyorum.’’ Dedi Hazel bakışlarını tavandan bana çevirirken. ‘’Hiç sanmıyorum.’’
Güldüm. ‘’Kısaca özet geçeyim sana. Ben aslında evlatlıkmışım. Hafızamı falan silmişler. Zaten bir ay önce deli gibi bir şeydim. Sonra bir baktım, biyolojik annemi buldum! İlk gün her şey tamamdı, iyi anlaştık falan. Ama sonra ne oldu? Meğer beni doğurma amacı güç kazanmak içinmiş. Ben doğmuşum, bu benim güçlerimi kullanarak ölümsüz olmuş. Beni öldürmeye çalıştı güçlerimi tamamen ele geçirmek için, ama işler tersine döndü, ben onu öldürdüm. Tam sevinirken ölmediğini, yaşadığını öğrendim. O da yetmezmiş gibi, benim bir de ikizim çıktı. En yakın arkadaşım beni öldürmeye çalıştı. Bir şelaleden yere çakıldım, kurtlar beni metrelerce havaya fırlattılar, sonra o metrelerden yere çakıldım falan… Yani, sanmıyorum.’’
‘’Benimkiyle yarışır rahatlıkla.’’ Dedi o da benim gibi sırtını ranzanın kenarına yasladı.
‘’Seninle konuşmak güzeldi, Hazel.’’ Dedim gülümseyerek. ‘’Ama gidip annemi dünyadan silmem gerekiyor. Yani, şimdilik görüşürüz.’’ Hazel tamam diye başını sallarken çekmecemden kıyafetlerimi çıkarıp banyonun yolunu tuttum. Bir çırpıda kot pantolonumu ve tişörtümü giyip kabarmış saçlarımı topuz yaptım. Yüzüme birkaç kere su çarpıp dişlerimi fırçaladım ve ağzımı çalkaladım. Aynadaki yansımama baktım. Uzun zamandır yüzümde sivilce falan çıkmıyordu. ‘’Bebek Yüzü’’ dedikleri gibi bir haldeydi. Eskiden olsa yüzümün bin tane fotoğrafını çekip Sophie’ye yollardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Skinny (Percy Jackson Fanfiction)
FanfictionTamam, tam bir baş belası olduğumu biliyorum. Fakat bu kadarını ben bile tahmin edemezdim.