Aynı gün, aynı zamanda, aynı yerde. Eğer birazcık tahmin yeteneğim varsa, bu mektupla yazanlarla Sophie'nin bir bağlantısı olduğuydu. Beni bile almadıkları o toplantıya daha o gün kampa gelmiş bir kızı almalarına imkan yoktu. Olamazdı yani, mümkün değildi.
"Defol buradan!"
"A-ama!"
"Sana git buradan dedim!"
Yüzünü görmediğim, öfkeden köpürmüş bir kadın bağırıyordu bana. Ben itiraz etmeye çalışıyordum fakat dinlemeye niyeti yok gibiydi. Sonra gözlerimden yaşlar boşanırken dışarı çıktım. Arkamdan kapının kapan-
"Myleen!" Yine dalıp gitmiştim işte. Sanki kısmi bir uykuya benziyordu. İki dakika uyuyordum, daha sonra her ne yapıyorsam kaldığımdan yerden devam ediyordum. Tıpkı şuanki gibi. Kahvaltıdaydım, yemeğimi yiyordum, dalmıştım, şimdi döndüm ve biri bana sesleniyor. Ve o biri sanırım Sophie.
"Aa-efendim-ne?" Sophie başını hafifçe yana yatırmış, dudaklarını büzmüş bana bakıyordu. Bu ifade hep yüzündeydi, eksikliği anormallik olurdu zaten.
"Sabahtan beri sana sesleniyorum Miley," dedi bıkkın bir sesle."Sende bir şeyler var."
"Ne gibi?"
"Değişmişsin." dedi Sophie."O geveze, baş belası olma yolunda süper başarı kaydetmiş şaşkın kız gitmiş. Kim senin Hades kızı olduğuna inanırdı ki? Sen ve ölüm tanrısının kızı olmak. Hıh."
"Yaaa, ne demezsin." diye homurdandım."Ama bak, bende Üç Büyükler hamuru varmış, sende olmayan türden-"
"Ne dedin?"
"Hiç." dedim sırıtmama engel olamayarak."Hiiç."
Sophie dişini sıktı. Her ne kadar Hekate melezi olsa da en az Annabeth kadar bilmemekten nefret ederdi. Sophie işe uzun süredir arkadaştık, ister istemez 'gıcık' olduğu noktayı yakalıyordu insan.
"Myleen," dedi Sophie."Hades çocuğusun diye bana hava atmaya-"
"Ne alakası var Sophie? Ben asla b-"
"Tamam Myleen ben anladım seni. Burada yeniyim diye dışlıyorsun beni."
"Sophie," dedim öfkeden dişlerimi sıkarak."saçmalama istersen."
Sophie oflarken yanıma oturdu. Normalde oraya oturmaması gerekiyordu fakat Sophie'nin inadı bazen onca kurala karşı çok daha güçlü çıkabiliyordu. Onu uyaran da ben olmadım. Aşık olduğunu düşündüğü Luke oldu.
"Sophie Hekate meleziysen, Hekate masasında oturacaksın. Hades masasında değil."
Ne ihanet ama, diye düşündüm. Oysa Luke Sophie için ilk görüşte aşktı! Bu nedenini bilmediğim bir şekilde içimde mutluluk hissi yaratmıştı.
"A-bilmiyordum." dedi Sophie tatlı gözükmeye çalışarak."Pek önemsemedim. Zaten birkaç güne göreve çı-"
"Göreve mi çıkıyorsun?" Sophie hemen Luke'un bitişiği denebilecek kadar yakınından yüzünü bana çevirip gülümsedi. Belli ki intikam alıyordu benden. Ama Luke şimdi onu yalanlayınc-
"Evet, yine de önemli bir kuraldır. Görevden dönünce lazım olacak."
Birisi kafamdan aşağı kaynar sular dökmüş gibi hissettim. Sophie. En yakın arkadaşım. Melez. Hekate Melezi. Benim gitmediğim. Göreve gidiyor.
Yok artık!
"Geldiğim gün," diye açıklamaya koyuldu Sophie."Kheiron benim çok önemli bir göreve gitmem gerektiğini anlattı. Aslında bunu kabul etmek istemedim de-"
"Tabi ki etmeliydi." dedi Luke, Sophie'ye dönüp gülümsedi. Aralarında o kadar az bir mesafe vardı ki Sophie bir saniye sonra Luke'un dudaklarına yapışırsa şaşırmazdım.
Ama öyle bir şey olmadı. Zaten bunu görme fırsatım da olmadı.
Ağzımda bir şeyler geveleyip yanlarından ayrıldıktan sonra ne kadar yürüdüğümü-kaç dakika sürdüğünü bilmiyordum. Bir anda kendimi Büyük Ev'in kapısında Kheiron ile konuşurken buldum.
"Myleen." dedi Kheiron gülümseyerek."Bu ne hoş bir ziyaret."
Ama benden aynı gülümsemeyi alamadı.
"Konuşmamız gerek, Kheiron." Kheiron sesimdeki ciddiyeti fark ettiğinde kapıyı açıp içeriyi işaret etti. İçeri girdiğimde arkamdan kapıyı kapattı, pinpon masasının köşesindeki tekerlekli sandalyesine oturdu. Ben de yanıma oturduğumda ciddi bir konuşma yapmam gerektiğini fark ettim.
"Sophie bir göreve gidiyormuş," dedim dişlerimi sıkarak."geldiği gün hem de."
"Evet," dedi Kheiron."Bundaki sorun ne?"
"Daha geleli bir gün oldu Kheiron!" dedim, sesimin gereğinden fazla çıktığını anladığımda oturduğum yere doğru hafifçe çöktüm. İki yıl önceki sinir kontrolü sınavına girmem gerektiğini fark ettim."Ne zamandan beri bir melezi geldiği gün göreve gönderiyorsunuz ki?"
"Bu farklı bir durum," dedi Kheiron."O bir Hekate melezi, gideceği yer de Hekate ini. Ayrıca..." Kheiron kahverengi gözlerini bana dikti."Onda hiç görmediğim bir güç var."
Hadi ya! Ben de gayriresmi ölüm tanrıçasıydım zaten!
"En yakın arkadaşımla beraber neden ben de gitmiyorum?" diye sordum."O seçerdi beni -"
O anda kafamda başka bir şey daha oluştu. Sophie görevi yönetiyordu!
"O görevi yönetiyor ve beni seçmedi, değil mi?" Gözlerimin dolduğunu hissettim. Sırf benden bir adım önde olmak için beni es geçmişti.
Daha önce defalarca yaptığı gibi, diye düşündüm.
İçimde bir öfke kabardı. Ben bir Hades meleziydim. O ise sadee bir Hekate melezi! Her şeye rağmen ben onun en yakın arkadaşıydım. Bunu bana yapamazdı.
"Göreve gitmek için gönüllüyüm." dedim büyük bir kararlılıkla. Kheiron'un yüzünde az öncekinden çok çok daha ciddi bir ifade belirdi.
"Hayır."
Hayır mı?
"Ne demek istiyorsun, Kheiron? Ne yani ben bu göreve gitmek için uygu-"
"Hayır Myleen!" Kheiron'un sesini ilk defa bu kadar yüksek duymuştum."Hala iyileşmediğini biliyorum. Görüntüler gördüğünü, aklının karışık olduğunu da. Seni bu şekilde göreve göndermem intiharın olur."
İşte buna cevap veremedim. Haklıydı. Görüntüler, yaşadıklarım. Bunlar hafife alınacak şeyler değildi. Hem de hiç.
"Evet, saçmasapan görüntüler gördüğüm doğru," diye cevapladım."Ama bu kampta olduğum süreçte gerçekleşiyor. Onun dışında sadece bir kere oldu. Benim asıl ihtiyacım olan şey buradan uzaklaşmak."
Kheiron derin bir iç çekti. "Tamam. Ayrıntıları Luke veya Sophie'den öğren."
"Te-teşekkürler." diye mırıldandım minnetle. Ayağa kalkıp kapıya geldiğimde Kheiron'un sesiyle irkildim.
"Umarım haklı olursun Myleen."
Gözlerimi kapattım."Umarım."
İçimi kötü bir his kapladı. Belki de Kheiron'u dinlemem gerekiyordu. Kheiron 3000 yaşında, benden fazlasıyla yaşlı ve bilgin birisiydi. En önemlisiyse bir öğretmendi, melezleri hayatta tutmaya çalışıyordu. Ya kendi ölümümü yazıyorsam? İşte o zaman sonucu hiç ama hiç iyi olmazdı.
Kapıda beni bekleyen bir misafirim vardı. Alecto kuyruğunu yere vurup duruyor, sanki bundan hoşlanıyormuş gibi sesler çıkarıyordu. Yanına gelip başını okşadığımda itiraz etmedi. Bir kedi gibi mırladı.
"Sanırım bir göreve gidiyoruz, kızım. Kendini buna hazırlasan iyi olacak."
Alecto durumun farkındaymış gibi huysuzlandı. Onu götürmemlr ilgili hiçbir şüphem yoktu. Eğer bir korumaya ihtiyacım varsa o da Alecto'dan başkası olamazdı. Kesinlikle olamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Skinny (Percy Jackson Fanfiction)
FanfictionTamam, tam bir baş belası olduğumu biliyorum. Fakat bu kadarını ben bile tahmin edemezdim.