D' Canım yanıyor

117 4 0
                                    

Gözümü açtığımda başımda annem vardı. Doğruldum ve "Anne. Anne, neredeyim ben? Benim Tahir'i görmem gerekiyor. Anne!" Annemin gözü yaşlıydı ve duygularını gizlemek yerine benimle birlikte bu acıyı paylaşmaya niyetliydi. Gördüklerimin bir kabus olması için dua ediyordum. Bu hastane odasına başka bir türlü gelmiş olmamı, biraz önceki gördüklerimin kötü bir rüya olmasını.. "Anne, ben.." Doğrulmaya çalışmıştım ama gücüm yoktu ve annem beni tekrar yavaşça yatırdı. Gözümden yaşlar süzülüyordu, ve yavaş yavaş uykuya dalıyordum. "Bana ne verdiniz anne? Benim Tahir'in yanında olmam gerekiyor. Onun bana ihtiyacı vardır. Yanına gitsem, 'Ben geldim, uyan' desem uyanır anne!" Gücüm yoktu. Yalvarır gözlerle anneme bakıyordum. "Yatıp dinlenmen lazım kızım. Sana sakinleştiri verdiler çünkü sinir krizi geçirmişsin. Hem toparlanıp yanına gitsen daha iyi olmaz mı? O zaman kendine de gelmiş olur" İkna olmuştum. Başka çaremde yoktu. Başımı hastanenin camlarına vuran yaz yağmurunun damlalarına çevirmiştim. Bulutlarda ağlıyordu Tahir'e.. Acıklı bir melodi gibi vuruyorlardı cama ve birbirine karışıp süzülüyorlardı. Her yeni damla eski damlayı götürüyordu ve camdan izini siliyordu. Benimde gözyaşlarım eskilerini silse ne güzel olurdu. Alıp götürse ve güzel bir geleceğe gitsek.. Tahir, ben ve mutlu geçirdiğimiz o günlere.. Tanışmadan önceki günlere.. Ne kadar da mutluydu beni tanımadan önce. Ona mutsuzluğu, tanışır tanışmaz getirmiştim. Altından kalkabilirdi belki o büyük sevdasıyla ama çok yorulurdu o da benim gibi. Damarlarım ki sakinleştiricinin etkisini hissedebiliyordum ve damlaların hüzünle dans edişini izlerken gözkapağım iyice ağırlaşmış ve kapanmıştı.

Aradan üç gün geçmişti. Koskoca üç gün. Beni bu odada resmen uyutuyorlardı. Bomboş bakıp, duvarları izliyordum. Tahir'den haber de getirmiyorlardı. Ona ne olmuştu, bilemiyordum. Bir şey hissedemez olmuştum. Annem gelip, bir şeyler anlatıyordu. Duymuyordum.. Dinlemiyordum.. Çünkü bana Tahir'den değil başka şeylerden bahsediyordu. Doktorlar gelip bir şeyler konuşup, her gün aynı şeyi sorup gidiyordu. Kimse beni duymuyordu. Canım yanıyordu. İçim kanıyordu..

Hastaneden çıkmaya hem annemi hem de doktorları ikna etmiştim. Gözüm Tahir'in ailesini arıyordu. Nerede olduklarını bütün bir hastaneyi dolaşıp bulmuştum. Hepsinin gözleri yaşlıydı ve takatleri kalmamıştı. Orta yaşlı muhtemelen annesi olan kadın beni görür görmez boynuma atlamıştı. Şaşkındım.. Nasıl beni tanıyordu halbuki daha önce karşılaşmamıştık bile. Boynuma sarılıp ağlamaya başlamıştı. "Sen.. Sen.. Tahir'imin sevdiği kızsın.. Aaahah.. O'na o kadar benziyorsun ki.." Ağlıyor, ağlıyor hıçkırıklara boğuluyordu. O ağlıyor ben ağlıyordum. Sımsıkı sarmıştım bende ve sarılıp ağlaşmaya devam ettik. Orta yaşlı, Tahir'e benzeyen muhtemelen babası bize yaklaşıp "Hanım, yeter artık. Bak kızın haline perişan olmuş zaten. Birde sen yakma canını. Sümeyra, hadi canım." dedi. Elimde değildi, canım yanıyordu. Adının Sümeyra olduğunu öğrendiğim kadın çok güzeldi. Gözleri ağlamaktan şişmişti. Babası Sümeyra teyzeyi bekleme koltuğuna otutturup bana yöneldi ve "Kızım, daha güzel bir tanışma anımız olsun isterdim ama ben Murat. Tahir'in babasıyım. Sende Dilyar olmalısın. Tahir bize senden çok geç bahsetti. Sana ciddi olduğunu açılıp, bizimle tanıştırmaya getirecekti. Ama, kısmet olmadı işte. Sana seni nasıl sevdiğini ben değil o anlatabilir. Tahir şuan yoğun bakımda ve burada oturmaktan başka elimizden bir şey gelmiyor. Biz eve geçeceğiz sende bizimle gel. Olur mu?" Bu teklifi geri çeviremezdim çünkü kendimi ona borçlu, mahçup hissediyordum. Annemle birlikte bizi siyah büyük bir arabaya bindirdiler ve villa gibi bir eve getirdiler. Yeşilliğin içinde, sakin bir yerdeydi. Tamda Tahir'in sevdiği türdendi. Boğazım düğüm düğüm olmuştu ve gözlerim buğulanmıştı. İki üç damla bana sormadan düşmüşlerdi bile. O, o soğuk odada yalnızdı ve ben onun ellerini tutup 'Ben geldim uyan' diyemiyordum. Büyük, camdan bir kapıdan içeriye girdik. Ev çok büyüktü ve genişti. Ama abartılı döşenmemişti. Buranın, Tahir'in herkesten kaçıp geldiği evi olduğunu söylediler. Aslında anne babasıyla yaşıyormuş ama kafasını toplamaya, yalnız kalmaya ihtiyacı olduğu zamanlarda buraya geliyormuş. O'nun izlerini evin her yerinde hissedebiliyordum zaten. Sade ama kaliteli yerlere uzanan perdeler, yerde taş rengi parkeler,huzur verici renkteki rahat koltuklar ve köşede güzel bir kuyruklu piyano. Onunla az zaman geçirmiş olmama rağmen O'nu ezberlemiştim. Yan yana denize bakarken, karşı karşıya oturup yemek yerken, kahvaltıda susarken, araba kullanırken ki huzurunda, şarkı dinlerken kurduğu hayallerinde... Demek eş olmak buydu. Ayrı bedende tek bir ruh olmak.. Ben yukarıya odasına çıkarken, annemler bahçeye geçmişlerdi. Odası deniz kokuyordu. Deniz gibi ferah.. Masmaviydi oda. Masasının üstünde yarım bir günlük vardı ve kütüphanesi de buna benzer günlüklerle doluydu. Hayatı boyunca günlük tutmuş ve bunları düzgün bir şekilde sıralamıştı. Masanın üstündeki açık günlükte en son bir şiir karalanmıştı..

'Gözleri kahverengi,
Derin dalgalı bir deniz gibi.
Gözleri kahverengi,

Üstünden bir yudum içer gibi.'


Sahilde Bir BankHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin