Dilyar

51 2 0
                                    

Kapı çalınmasıyla irkilmiştim. "Buyurun." Kapıyı aralayıp, "Müsait misin?" demişti Yağız. Onu görünce yüzüm düşerdi. "Hı, hı." "Güzel." deyip oturmuştu masamın önündeki rahat ve bir o kadar da güzel sandalyelerime. "Yok ya ben varım." demişti. Anlam verememiş gözlerle bakmıştım. İşaret parmağıyla bilgisayarımda çalan şarkıyı göstererek, "Bu şarkıyı dinliyorsan, kendini yalnız hissediyorsun demek değil midir? Ah, şu muhteşem yakışıklılığımla nasıl da başını döndürüyorum, öyle değil mi? Kafan karıştı bakıyorum." Beni sinir etmekten çok hoşlanıyordu. "Neden bu kadar uğraşıyorsun benimle? Sana böyle sorular sormak lazım asıl." dedim köşeye sıkıştırmaya çalışarak. "Ben inkar etmiyorum valla, sen derdine yan." Çok açık sözlüydü ve bu kadarı bir insana göre fazlaydı bence. "Her neyse, ne oldu, neden geldin?" "Senin o güzel gözlerin için matmazel." demişti şair edasıyla. "Ciddileşelim mi artık?" dedim ifadesiz bir yüzle. "Peki, o zaman hazır ol. Çok güzel etkinlik planım var. Çocuklara da bir değişiklik olur hem. Kışa girmeden güzel olur. Ne dersin?" "Açık havada mı planlıyorsun?" "Evet, neden ki?" "Çocuklar üşümez mi?" "Bu sıralar havalar güzel geçecek. Ben her şeyi ayarladım. Sadece senin onayın gerekiyor." Çok heyecanlanmıştı, bu her halinden belli oluyordu. Anlatırken gözlerinin içi parlıyordu. "İyi de ben bu okulun psikolojik danışmanıyım, müdiresi değil. Neden benden onay alman gerekiyor?" "Müdire Hanım, sen onaylarsan olabileceğini söyledi çünkü. Anlaşılan sadece çocuklara değil, idari kata da hükmediyorsun." yüzünde manasız bir gülümseme vardı. "Peki tamam, olur." "Bu kadar kolay mı pes ettin yani? Seninle çok uğraşacağım zannetmiştim." demişti. "Söz konusu çocuklarsa, sen bile teferruatsın. İnşallah çocuklar güzel enerji depolar, yararlı olur. Ben bu kısımla ilgileniyorum." Planların detaylarını iyice anlattıktan sonra benimde aklıma yatmıştı. "Bu cumartesi, kimseye söz vermiyorsun o zaman." "Çok aktif, arkadaş gruplarıyla her gün bir yerde gezen biri gibi mi duruyorum oradan acaba?" dedim azarlar bir şekilde. Niyetim bu değildi ama ağzımdan böyle dökülmüştü. "Tamam, sakin ol. Bana olan duyguların anlaşılmasın diye yapıyorsun bunları anlıyorum ama çok fazla yaparsan gerçek zannederim bak." demişti alaya vurarak. "Daha fazla zorlama bak ister.." "Tamam, tamam. Gidiyorum ben, hadi sana kolay gelsin. Çok enerjik biriydi Yağız. Herkes gibi Oda Ona bey dememi istemiyordu ve buna bende karşı gelmemiştim. Birkaç haftadır tanışmamıza rağmen aramızda farklı bir iletişim olmuştu. Cumartesi günü her günden biraz daha erken kalkmış ve hazırlanmıştım. Arabama dün geceden koyduğum piknik sepetimi bir kez daha kontrol etmek için aşağıya inmiştim. Tam bagajın kapısı açıp kontrol ederken Yağız'ın sesiyle irkildim. "Günaydın, nasılsın bakalım bugün?" Şaşkın bir şekilde arkamı birden döndüm. "Ne işin var senin burada? Evimi nasıl öğrendin?" "İstersem her şeyi öğrenirim ben." demişti bilgili bir tavırla. Kaşlarımı çatarak, "Cidden, böyle şeylerden hiç hoşlanmam. Nereden öğrendin dedim?" "Sinirlendiğinde bile çok güzelsin. Şu kaş çatışa bak Allah'ım. Müdire Hanım'dan istedim adresini." "Ne kadar güzel ya, her isteyene de veriyor mu adresimi acaba?" Ellerini cebine sokarak, "Biraz fazla üstüne gitmiş olabilirim evet ama olsun. Bu yakışıklılığın daha fazla üzülmesine dayanamadı." dedi başını yana doğru bir çocuk gibi eğerek. Tek kaşım havada kafamı hafif eğerek bir bakış atmıştım. "Seni almaya geldim aslında, boşuna yorulma sabah sabah. Hem birbirimizi daha yakından tanımış oluruz fena mı? Bakarsın trafikteki halime. Araba kullanırken de çok karizmayımdır laf aramızda." dedi göz kırparak. Beni eskilere götürüp getirmişti. "İtiraz etsem de senden kurtulamayacağım değil mi?" demiştim. Kafasını olumlu anlamda sallamış ve ardından meşhur gülüşünü takınmıştı. "İyi madem, ben arabaya geçeyim. Sende bagajdaki sepeti alırsın bir zahmet." deyip arabanın kapısını açmak için yeltenerek. Aynadan baktığımda biraz zorlandığını fark etmiştim ve istemsizce Onun o haline gülmüştüm. Arabayı gerçekten çok usta bir şekilde kullanıyordu ve rahattı. "Ne oldu? Neden bu kadar düşüncelisin? Doğruyu söyle, etkiledim seni değil mi?" demişti derin düşüncelereden beni sıyırarak. "Bana birilerini hatırlattın." demiştim hüzünlü bir ses tonuyla. "Nasıl birini?" dedi Yağız. "Beni sevdiğine bin pişman olan ve çok üzülen birini." "Hayır, seni seven insan pişman olmaz, yanlış biliyorsun." Ciddileşmişti bir anda. Yüzüne baktım ve yüzünde herhangi bir ifade yoktu. Başımı eğip ellerimle oynamaya başlamıştım. Ne zaman stres olsam veya üzülsem bunu yapardım. "Bir şarkı açalım ya, havamız değişsin." "Bak bu güzel, benden sana gelsin." dedi Yağız.

Şarkı bitene kadar nefesimi tuttuğumu hissetmiştim. "İyi misin Dilyar?" demişti Yağız. Dönüp, başımı sallamıştım. "Rahatsız olduysan özür dilerim. İstersen kapatayım radyoyu." demişti. "Gerek yok." diyebildim sadece. Yol boyunca çok fazla konuşmamıştık. "Niye durdun? Geldik mi ki?" dedim Yağız'a bakarak. "Evet." dedi ve arabadan inip kapımı açmak için arabanın önünden koşar adımlarla yanıma geldi. "Çocukları servis getirmeyecek miydi? Çocuklar nerede?" dedim aşağıya inerken. Çok güzel bir ormandı. Zaten ormanların hepsi güzeldir yakılıp harap edilmedikçe. Yağız bagajdaki sepeti de alıp, "Beni takip et." dedi. Biraz yürüdükten sonra çam ağaçların içinde taş masaya oturduk. "Çocuklar?" dedim. Gülümsedi. "Emrivakiler.." "Den hoşlanmazsın. Biliyorum, ama beni tanımaya çalışmadığı gördüm ve buna böyle bir emrivaki gerekiyordu. Kusuruma bakma lütfen." Başını yana yatırmıştı. Küçük bir çocuğun istediği bir şeyi yaptırmak için yaptığı gibi. "Çocuk gibisin vallahi." dedim gülerek. "Öyleyim evet." 

Sahilde Bir BankHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin