Buluşmalarımız sıklaşmış, konuşmalarımız daha da uzamıştı. Artık Yağız'ın odama bir neşeyle gelmesine çok alışmıştım. Günde en az 15 kez odama geliyordu ve kapı çalmasından anlıyordum Onun geldiğini. Uzun süre gelmediğinde, istemsiz bir şekilde ellerim yanağımda kapıya bakarak gelmesini bekliyordum. Bu konuşmalar sıklaştığından, okulda da dedikodular çoğalmıştı. Yağız, ben rahatsız olmayayım diye artık çok fazla yanıma gelmiyordu. Kendine bu kadar alıştırdığı için Ona çok kızsam da, bir gülüşüyle buzlarımı yeniden kırıyordu. Geçen 10 gün içinde 9 sinema filmine gitmiş, 2 kere piknik yapmış, birlikte aldığımız kitapları değiştire değiştire okumuştuk. İlk bitirene bir ödül koymuştuk ve bu ödülleri her zaman ilk bitirenin O olmasına rağmen hususi benim kazanmamı sağlıyordu. Haftasonu beni at bindirmeye götürmüştü ve birbirinden güzel fotoğraflar çekilmiştik. Vapura binip, martılara simit atmadan bir vapur macerası yaşamıştık. Onunla alışılmışlığın dışındaydık. Hiçbir anımızı kaçırmıyor, her fırsatta fotoğrafımı çekmeyi ihmal etmiyordu. Köftecide ekmek aramızı yedikten sonra, çok şık bir restoranda tatlımızı yiyorduk. Çok değişik bir iletişimimiz vardı.
"Sence de annemle tanışma vaktin gelmedi mi?" dedim Yağız'a. Birden paniklemişti, "Ee, şey. Sen öyle düşünüyorsan." "Seni tanımasam, benimle sadece gönül eğlendirdiğini düşüneceğim." dedim gülerek. Onun bu paniklemesi hoşuma gitmişti. "Keyfin yerinde bakıyorum." "Evet, elbette yerinde. Neden olmasın? Senin çekindiğin şeylerde varmış demek ki. Nasıl, rahat mısın hala?" Bu paniği aslında bana verdiği değerden ve annemle tanışacağından dolayı yaptığı heyecandandı. "Ne zaman müsaitsin bakalım? Annemle görüşmek için." Biraz sakinledikten sonra, "Bugüne ne dersin? Bence bugün, evet. Ama annen müsait midir ki? Ne kadar da düşüncesizim. Ne almam gerek annene? Hangi çiçeği seviyor? Gerçi koparılan çiçeklere karşıyımdır. Çiçek dalında güzeldir öyle değil mi? Dilyar, yardım etsene bana biraz." "Bir dur, biraz sakin ol. Annemi arayayım, müsaitse görüşürüz bugün tamam mı?" Başını salladı ve hava almak için dışarı göndermiştim Onu.
Dilyar'ın ailesiyle konuşmam yılan hikayesine dönmüştü. Bir türlü gelememişlerdi. En son bir buluşma ayarlayabilmiştik. "En sonunda ikna edebildin yani." dedi Yağız. Masamın üstündeki eşyaları düzenlerken, "Hiç sorma, çok zor oldu." dedim. "Nerede buluşacaksınız?" "Okulun yakınlarında bir kafede. Biliyorsun, orası çok kalabalık olmuyor. Konuşmak için sakin bir yer daha uygun olur." "İyi düşünmüşsün. Bugün annenle tanışacağım unutma, oldu mu?" dedi Yağız. Memnun bir ifadeyle, "Nasıl unutabilirim." dedim. "O zaman bende o kafeye gelirim işin bittiğinde. Bir saat çok mu az olur konuşmana? Ya da sen haber edersin işin bittiğinde." "Peki, tamam. Annemi de aradım müsaitmiş bugün zaten. Sen sormadın ben söyleyeyim dedim." İnsana yaşama heyecanı veren bir enerjisi vardı. Anlık da olsa Onun yanında dertlerimi, geçmişimi unutuyordum. İş çıkışında, kafeye gidecektim ve masamı toparlayıp, birkaç evrak işini yaptıktan sonra Dilyar'ı da alıp birlikte okuldan çıktık. Buluşacağımız kafe okula yürüme mesafesindeydi ve birbirimizin elini sıkı sıkı tutmuş yolda yürüyorduk. Öylesine benimsemişti ki beni, bir keresinde bana 'Anne' bile demişti. O günki ruh halini anlatıyordu yürürken. Zaten sınıfta veya evde yaşadığı her şeyinden haberim oluyordu ama Onun gözünden her şey bambaşkaydı. Küçük adımları, 10 dakikada gideceğimiz yolu 25 dakikada gitmemize sebep olsa da Onunla basit bir yürüyüş bile beni mutlu ediyordu. Arada bir bana yetişmek için temposunu artırsa da, sonrasında yorulup biraz yavaşlıyordu. Annem de çok hızlı yürürdü ben küçükken ve bende Ona yetişebilmek için hızlı yürümeye alışmıştım. Dilyar'ın bu hali beni gülümsetiyordu. "Daha gelmedik mi öğretmenim?" demişti Dilyar yorgun bir ifadeyle. "Yoruldun mu?" "Birazcık yoruldum, siz yoruldunuz mu? Eğer yorulduysanız çantamı ben taşıyabilirim." Çantası kendinden büyük olduğu için ben taşıyordum. Bana ağır gelmiyordu ama küçücük bedenine elbette ağır gelirdi. "Ben yorulmadım, birazdan öpersin geçer. Oldu mu?" Kafeye gelmiştik, içeri girdiğimizde kimse yoktu. Dilyar, 'Babaa' diye arkası dönük birinin yanına koşmuştu elimden koparak. Yavaş yavaş yürüyüp masaya gelmiştim. O an kendi kızımla birlikte, eşimin yanına gelmişim gibi hissetmiştim. "Merhaba." dedim Dilyar'ın babasına bakarak. Kafasını Dilyar'dan kaldırdı ve bana bakarak "Merhaba." dedi. Ellerimin kollarıma doğru hızlıca uzanarak geldiği soğukluğunu hissediyordum. Kalbim, mideme baskı yapıyordu ve yüzüm kızarmıştı. Dizlerim uyuşmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahilde Bir Bank
RomanceDilyar, hayatı boyunca annesi ve teyzesi tarafından sevgi görüp, dışlanmış bir genç kız. Tahir, hayatı boyunca tek bir kadına kendini adamak için beklemiş yetenekli, yakışıklı bir doktor. Geriye dönüp baktığında çokta güzel anısı olmayan bir genç kı...