Dilyar

61 4 0
                                    

Gecenin yorgunluğuyla geç uyumuştum. Telefon çalıyordu ve şişmiş gözlerimi acıya acıya açmaya çalıştım. Yatağımdan kalktım ve odadan çıktım. Telefonu elime aldım, arayan teyzemdi. Saat 6'ydı ve bu saatte teyzem ayakta olmazdı. "Alo, teyze. Hayırdır bu saatte?" Teyzem ağlıyordu. "Deden, deden kötü durumda. Acilen buraya gelmelisiniz. Seni ve anneni sayıklayıp duruyor." Telefonu nasıl kapattığımı bilmeden annemin yanına koştum ve haber verdim. Hazırlanıp çıktık ve yoldayken hastaneyi arayıp izin aldım. İlk uçakla dedemin yanına geldik. Çok hastalanmıştı ve yatakta öylece yatıyordu. Gözlerimden yaşlar öylece süzülüyordu. "Dede, bak ben geldim." diyebildim boğuk sesimle. Başını benden yana çevirdi, gözlerinden iki damla yaş süzüldü. "Geldin mi? Seni çok bekledim. Sana bir söz vermiştim, şimdi rahatlıkla ölebilirim." dedi. Sesi iyice tizleşmişti ve ne söylediği çokta anlaşılmayacak şekilde ağlayarak konuşuyordu. İçimi param parça etmişti. "O nasıl söz dede? Daha torununun çocuğunu görmedin. Adını kulağına sen söyleyeceksin, o sözünü unuttun mu?" kendimi zor tutuyordum. Her zaman yaptığı gibi hafiften gülümsedi bana bakarak. Yaşlanmış, zayıflamıştı ama o gülüşü değişmemişti. "Hakkını helal et. Seni hiçbir zaman evladımdan ayırmadım. Olmuşta kabini kırmışsam, özür dilerim." "Helal olsun, asıl sen hakkını helal et." dedim. "Bin kere helal olsun." Ne zaman helallik istesem bunu derdi. Son zamanlarda her şeyi herkesi unutmaya başlamasına rağmen bunu unutmamıştı. Birkaç defa daha ağır ağır gözlerini kapatıp açtı ve bir sonraki kapatmasının ardından bir daha gözlerini açamadı. Ağır gelmişti Ona artık. Çok yorgun görünüyordu. Onu böyle uğurlayacağım aklımın ucundan geçmemişti. 

Aradan iki gün geçmişti ve ben mutfaktayken annem bana seslenmişti. Yanına gittim ve "Misafirin var kızım." dedi. Mahir Bey gelmişti. Çok şaşırmıştım. "Mahir Bey, sizin ne işiniz var burada?" Annem bana ters ters baktı. Mahir Bey mahçup bir tavırla "Kusura bakmayın, rahatsız etmek istememiştim." "Yok, hayır. Kusurluk bir şey yok. Bir anda şaşırdım ondan saçmaladım. Asıl siz kusura bakmayın." "Biraz konuşabilir miyiz?" dedi kısık bir sesle. "Elbette, buyurun lütfen." dedim bahçedeki boş sandalyeyi göstererek. "Çok kalabalıktı kaç gündür, ancak şimdi sakinledi etraf o yüzden sizi haberdar edemedim." dedim. "Önemli değil. Burada bunu söylemek uygun mu bilemem ama sana bir şey söylemem gerek. Durumunun farkındayım, çok üzgünsün." Sesi iyice kötü gelmeye başlamıştı. Ne söyleyeceğini çok merak ediyordum. Biz tam konuşurken içeriden bir ses geldi. Yerimden fırladım ve içeriye koştum. Teyzemin tansiyonu düşmüştü ve düşüp bayılmıştı. Kendine gelir gelmez konuşmamıza devam etmek için dışarıya çıkmıştık. Aklım teyzemdeydi. "Şimdi konuşabiliriz, evet bana söylemek istediğiniz şey neydi?" "Çok üzülme, her şeyin sonu değil sonuçta. Değil mi?" İyice meraklanmıştım. "Arık söyleyin, daha çok üzüleceğim ne olabilir ki?" "Sakin ol ama. Görev yerini değiştirmişler." Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. "Ne?! Nasıl olur? Neden ki?" Gözlerim kararmıştı ve olduğum yere düşüp bayılacaktım. "Bilmiyorum, biri seni şikayet etmiş. Herhangi bir açıklama yapılmadı kimin şikayet ettiğine dair. İş ahlakına uymayan davranışlar diye açıklamışlar sebebini." İş ahlakına uymayan davranışlar.. "İş ahlakına uymayan nasıl davranmışım acaba?" dedim bir sinirle. "Bilmiyorum, inan yardım etmeyi çok istiyorum ama bu beni aşıyor. Bir kaç güne yeni yerinde işe başlaman gerekiyor. Giderken seni de götüreyim. Hazırlan istersen." Aklımın içinde söylediği sözler yankılanıyordu. Her şey üstü üstüne istiflenmiş, ardı ardına geliyordu. Hemen hazırlanıp döndük. Apar topar eşyalarımı aldım ve yeni iş yerimin olduğu yere otobüs bileti almaya otogara gittim. Annem Elmas'la birlikte tuttuğumuz evde kalacaktı ben ev ayarlayana kadar. Çok büyük, yoğun bir ile sürmüşlerdi beni. Bunu kim yapabilirdi? Kendi halimde, işe gidip gelen biriydim halbuki. Acaba Tahir'in bir intikamı mıydı? Yine de Ona toz konduramadım. Yeni iş günümü oldukça yorgun bir şekilde bitirdim. Eve geldiğimde ayaklarımın üstüne basamıyordum. Evi tutmuştum ama eşyaları almaya fırsatım olmamıştı henüz. Yere giyisilerimden bir dağ oluşturup öyle yatıyordum. 

Tam uykuya geçme aşamasında telefonum çaldı. Arayan annemdi. "Efendim anne?" Annemin sesi sinirli geliyordu. "Dilyar, kızım bizi bir yıllık sözleşme yaptığımız evden atmaya çalışıyorlar. Emlakçının telefon numarası var mı sende?" Şimdi de bu çıkmıştı. Emlakçıyı uykusuz ve öfkeli bir şekilde aradım ve sinirden ne söylediğimi hatırlayamaz bir şekilde adama bağırıp durdum. "Hanımefendi, sizi anlıyorum ama benimde şuan siz söyleyince haberim oldu." "Nasıl haberiniz olmaz ya?! Kapıya dayananlardan nasıl haberiniz olmaz?!" "Hayır hanımefendi, siz bir sakin olun. Ben asıl sahibini arayıp sizi bilgilendireceğim." Aradan biraz zaman geçtikten sonra telefon çaldı. "Evin sahibinin haberi yokmuş, Oda duyunca çok sinirlendi. Sanırım nişanlısı kendinden habersiz evi boşalttırmaya çalışmış. Durumu halledecek, siz merak etmeyin." "Asıl sahibinin telefon numarasını alabilir miyim? Ben şuan şehir dışındayım. Birde ben konuşayım bakayım bu durum böyle devam edecek mi?" "Ben durumu hallettim." "Telefon numarasını verecek misiniz, vermeyecek misiniz?!" Sesim korkunç derecede yüksek ve hiddetli çıkıyordu. Emlakçı mecburen adamın telefon numarasını vermişti. Tam kapatacakken "Ha bir dakika, adamın adı neydi?" "Tahir, Tahir Mavioğulları." İşte şimdi bardaktaki son damlada damlamıştı. Ev sahibimiz Tahir'di. Ve en önemlisi benim bilmediğim bir de nişanlısı vardı.

Sahilde Bir BankHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin