D' Kaçsam Bırakıp

73 3 0
                                    

O gün eve kendimi zor attım ve üstümü değiştirip sahile indim. Hayal kurmak istiyordum ama hayallerim de kurumuştu. Olmayan bir şeyin hayalini kurmak küçükken daha kolaydı. Ondan mıdır büyüdükçe bu mutsuzluğumuzun sebebi? Radyoyu yanıma almayı unutmadım ve banka oturdum. İncesaz kaçsam bırakıp çalıyordu. Ufukta güneş, yeni batıyordu.


10-10-2001

Hayatım bavullarla annemle birlikte otobüslerde, dayımın, teyzemin evlerinde geçmişti. Herkesin kurulu bir düzeni, belirli kuralları vardı. Ama biz göçebe hayatı yaşıyorduk. Şimdiki kuralcılığım ve aşırı düzenciliğim buradan geliyordu belkide. Dedemin evine kesin olarak geldiğimizi bilmeden birgün yer sofrasında yemek yerken anneme "Anne, artık biz burada yaşayacağız değil mi? Bir daha bir yerlere gitmeyeceğiz?" demiştim. Sofradaki herkes birbirlerine bakmıştı ve annemin sesi çıkmamıştı. Dedemin gözleri dolu bir şekilde "Tabiki artık burda kalacaksınız. Hatta bu evi bile üstüne yapacağım. Artık bu ev senin. Tabusunu da sana vereceğim." demişti. O küçük kalbimle ne kadar mutlu olduğumu ve mutluluktan yemeğimi bile tamamlayamadığımı söyleyebilirim. O yaştaki daha kalbi kırıklıklar içinde kalmamış, kötülük kavramını tam anlamıyla bilmeyen, güven depremleri yaşamamış saf bir kıza ne söylersen inanırdı. "Gerçekten mi? Peki ne zaman tabuyu bana vereceksin?" demiştim gözlerimi açarak. "Sen şimdi küçüksün, saklayamazsın ben saklayayım sen büyüyünce veririm." demişti dedem. "Hayır, ben saklarım. Gerçekten de." Saklayacak bir yerimin olmadığını hatırlayarak, "Ne zaman büyüyeceğim peki?" demiştim. Anneme döndüm, "Anne, yatcaz kalkcaz, yatcaz kalkcaz ondan sonra mı büyüyeceğim." demiştim. Zaman kavramını bile bilmeyerek hep böyle yarın ya da öbür gün derdim. Buna kendimi kaptırıp bir ev çizmiştim kağıda. Küçüktü ama mutluydum o evi çizerken. Masmaviydi dışı. Boyalarım olmasa da ben öyle görüyordum ve bacasında olmazsa olmazı dumanı da eksik değildi. Kaç yaşında olduğumu bile idrak edemez bir yaştaydım. Ama kötü anılar kolay kolay unutulmaz. Kazınmıştı o sözler aklıma. Vacide teyzemler gelmişlerdi. Müjgan ve Şebnem ablalarla birlikte içerideydik. Atıştırmalıktı ya da annemin muhteşem mükemmelliğiyle yaptığı salçalı makarnayı yiyorduk. "Sizin eviniz var değil mi?" dedim kendi evimi göstermek için sabırsızlanan gözlerle. "Evet, tabiki de var." demişlerdi omuz silkerek. Bende başıma geleceklerden habersiz, "Benimde artık var biliyor musunuz? Artık sürekli bir yerden bir yere gitmeyeceğiz. Bu evi dedem benim üstüme yaptı, bak bu da geçici tabu. Büyüyünce gerçek tabuyu verecek dedem saklayacak bir yerim olmadığı için." dedim elimde çizdiğim resmi göstererek. Şebnem abla ne olduğunu anlayamadığım bir şekilde sofradan bir öfkeyle kalkıp gitti. Aradan biraz zaman geçince bir gürültü koptu. Bağırışlar, çağırışlar. Teyzem annemin üstüne geliyordu ve onu ağlatmıştı. Çok sinir olmuştum ama küçüktüm ve elimden bir şey gelmezdi. Meğerse benim 'Bu ev benim' demem onları kızdırmış ve 'Bu ev nasıl o kızın olur' diye sinirlenmişler. Tabi benim hiçbir şey sahibi olmama hakkım yoktu. Teyzem, eniştem çok sinirlenmişti ve ağızlarından köpük çıkarcasına bana bağıyorlardı ve kızlarını üzdüğüm için bana kızıyorlardı. Psikolojisi bu aralar bozulmuş ve onu üzmemeye çalışıyorlarmış. Aramızda en az beş yaş vardı ve onu üzen küçücük bir çocuktu ama kendileri koskoca insanlar kızlarından daha küçük bir çocuğun hayatında hiç unutamayacağı kötü bir anı bırakmışlardı. Benim psikolojimi umursayan kimdi? Çok bencil insanlardı. Sadece kendini düşünüyor ve başkalarına ne olursa olsun diyorlardı. Ben tektim ve o yüzden benim üstüme bu kadar geliyorlardı. Büyüyünce çok güçlü bir eşim olacaktı ve hiç kimsenin benimle böyle konuşmasına izin vermeyecekti. Onlara gününü gösterecekti.

Sahilde Bir BankHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin