Dilyar

58 3 0
                                    

Aramakla aramamak arasında kalmıştım. Sürüldüğümü biliyordu büyük ihtimalle. Ama hiç aramamıştı. Zaten neden arasınki? Ben Onun hiçbir şeyiydim. Arayıp tanımıyormuş gibi yapacaktım. Numarasını yazdım ve çalmaya başladı. Kalbim ağzımda atıyordu. Telefonla ilgili pek iyi anım yoktu ve telefonla konuşma fobim vardı. Samimi olduğum kişiler dışında, akraba dahi olsa telefonla konuşamazdım. Telefon ikinci çalmasında hemen açıldı. "Alo, iyi günler. Ben sizin evdeki kiracı. Adım Di.." "Biliyorum Dilyar. Ayrıca tanımamazlıktan gelme, emlakçı sana söylemiş adımı. Öğrenmişsin evin sahibinin benim olduğunu." Rezil olmuştum. Yüzümün kızardığını hissettim. İyiki karşımda değildi. Yalan söyleyemezdim, hemen yakalanırdım. "Şey.. Evet.. O zaman nişanlınızın eve gelip, annem ve ev arkadaşımı zorla evden çıkarmak istediğini de biliyorsunuz. Bir yıllık sözleşme imzaladım ve peşin ödedim. Ne hakla bizi böylesine zor bir durumda bırakabilirsiniz?" dedim. Öfkeliydim. Ama bu öfke yalnızca evden atılmaya çalışılan mağdur bir insanın öfkesi değildi tabiki. Nişanlısı olduğunu böyle saçma bir durumdayken öğrenmiş olmanın verdiği büyük bir rahatsızlık ve sinirdi. "Anlıyorum. Ama bir daha böyle bir durum yaşanmayacak, söz veriyorum." "Tabiki yaşanmayacak, en kısa zamanda boşaltacağız çünkü evinizi!" İçimden haykırarak ağlamak geliyordu, yapamıyordum. Bu durumda bile sakinliğini koruyor, sesini bile yükseltmiyordu. "Biliyordunuz değil mi, o evde oturduğumu biliyordunuz?" Ne kadar da aptaldım. Bunca zaman Onun evinde oturmuştum ve bundan haberim yoktu. "Söylesem oturmaya devam edecek miydin?" "Tabiki de hayır!" "İşte bu yüzden söylemedim, orada mutluydun ve bozmak istemedim." Her seferinde bunu yapıyordu. Ona ne yaparsam yapayım hep beni düşünüyordu. Bir çığdı kalbi ve ben bu iyi kalbin altında hep eziliyordum. "Gerek yok, zaten artık oraya da bir daha gelmem. Sizde nefret ettiğiniz insanın yüzüne bakmak zorunda kalmazsınız. İçiniz rahat olsun." "Benim mi şikayet ettiğimi düşünüyorsun?" dedi. O kadar yumuşak bir ses tonuyla söylemişti ki, kalbim erimişti. "Başka kim olabilir benden nefret eden? Oradan gitmemi isteyen?" "Anladım, ne söylersem söyleyeyim inanmak istediğine inanacaksın." Kesinlikle öyle değildi. Ağzında ne çıksa o benim için kesinliği ispatlanmış hükmünde olurdu. Ama O susmayı tercih etmişti. "Soğuk olur orada havalar. Gece dışarı çıkma, hırsızlık olayı da fazla olur. Oturduğun evin tam köşesinde bir market var, orası pahalıdır ama güvenilirdir. Alışverişini oradan yapabilirsin. Dolmuş 15 dakika da bir geçer hastaneye giden. Saat başından kontrol et, öyle in aşağıya. Üşütürsün yoksa. Birkaç kat giyin ve atkını iyice dola boynuna. Sen çabuk hastalanırsın, sinüzitin de var. Faranjitin azmasın. İyi günler, kendine dikkat et. Hoşçakal." Hiçbir şey diyememiştim. Öylece kalmıştım ve istemsiz gözümden yaşlar inmeye başlamıştı bile. Bütün bunları nasıl biliyordu? Benim için mi araştırmıştı? Onun her yerde eli vardır, biliyordur öncesinde. Beni düşündüğünden gelip kontrol edecek hali yok ya. Bunları düşünürken, ayaklarımın ağrısını bile unutmuştum. Onu hak etmediğimi bir kez daha fark ettim. Sevmek için beni seçmesi, Ona büyük bir haksızlıktı. Birkaç gün yeni işime alışmaya çalışsam da olmamıştı. Bir gün idari kattan çağrıldım ve yeniden eski hastaneme gönderildiğimi öğrendim. Bir habere ne kadar sevinilebilirse o kadar sevinmiştim. Bir anda duruldum sonra. Aklıma Tahir geldi. Onunla ve nişanlısıyla elbette karşılaşacaktım. Buna dayanır mıydı yüreğim, bilmiyorum. Annem henüz gelmemişti ve arayıp hemen haber verdim. İlk uçakla geri döndüm ve ilk işim hastaneye gitmek oldu. Mahir Bey oradaydı ve beni gördüğüne gerçekten çok sevinmişti. "Dilyar, seni gördüğüme çok sevindim. İyiki döndün." dedi gülümseyerek. Gözlerim Tahir'i aramıştı ama yoktu. "Yarın iş başı yap, bugün eve git dinlen biraz istersen." dedi göz kırparak Mahir Bey. "Peki, yarın görüşürüz o zaman." dedim ve gözlerim etrafta Tahir'i bulamayınca yere çevrilmişti. Hastaneden çıktım ve eve gittim. Annem beni kapıda karşılamıştı. Sarıldıktan sonra terasa geçtik ve oturduk. "Anne, emlakçıyla görüştüm ben. Yeni bir ev bulur bulmaz buradan çıkıyoruz tamam mı?" Annemde Elmas'ta itiraz etmedi. Akşamüstü haber geldi ve yeni evi görmeye gittik. Diğerine nazaran daha kötüydü ama idare etmemiz gerekiyordu. Artık Onun evinde kalamazdık çünkü. 

Evi taşımak çok zor olmadı. Ama yüreğimi orada bırakmak bir hayli zor ve ağır geldi bana. Ertesi gün hastanede Tahir'i göremedim. Sonraki günde.. Ve ondan da sonraki günde de.. Mahir Bey'e sormak için cesaretimi toplamıştım ve yanına gittim. "Mahir Bey, iyi günler. Yanlış anlamazsanız bir şey sorabilir miyim?" "Elbette Dilyar. Sor bakalım." dedi önündeki evrakları bir kenara atarak. "Tahir Bey, O nerede? Hiç göremiyorum da birkaç gündür." Düşünceli bir şekilde, "Bilmiyorsun sanırım. Artık O burada çalışmayacak. Tayinini istedi ve annemlerin yanına döndü." Elim ayağım buz kesmişti. İyi ama neden? "Peki çok özel değilse neden?" diye sordum. "Kusura bakma, bu özel işte." "Peki, nişanlısı kim? O da mı özel?" "Tanıyorsun sen, bizim Menekşe." dedi. Gözlerim öylece açık kalmıştı.

Sahilde Bir BankHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin