Dilyar

57 3 0
                                    

Yarıyıl geliyordu. Onlardan ayrılmak, Dilyar'dan ayrılmak 15 günlüğüne bile olsa, canımı sıkıyordu. Onlara çok alışmıştım. Öğretmenler odasına Dilyar'ında olmak üzere karnelerine bakmak için gitmiştim. Yağız oturmuş, kahvesini içerken, karneleri düzenliyordu. Gözlerinde daha önce görmediğim gözlükle çok karizmatik duruyordu. Kafasını kaldırıp beni görmüştü ve seslendikten sonra dalgınlığımı atabilmiştim üzerimden. Hafifçe gülüp, "Hayırdır, aşık mı oluyorsun yoksa bana?" demişti. Artık kızmıyordum Ona, hatta hoşuma bile gitmeye başlamıştı. Gülümseyerek ve eski Türk filmlerde olduğu gibi karşılık vermiştim, "Gözlerimi kamaştırdın kuzum." Kahkaha atmıştı. "Seni değiştirdiğimi kabul et. İlk geldiğimde böyle bir espiri yapabilir miydin? Söyle bana." Çok eskiden böyle olduğumu ama yılların beni yıprattığını böyle bir keyifli ortamda söylemek istememiştim. "Kahve içer misin?" dedi. Etraftaki diğer öğretmenler bana ters ters bakmışlardı. Okul çok büyüktü ve çok fazla öğretmen vardı. Aralarından biri, "Tabi içer, parasını vermiyor ya. Bedava sirke hesabı." dedi. Çok zoruma gitmişti ama münakaşa etmek istememiştim. Yağız da çok sinirlenmişti ve dönüp, "Normal toplandığı parayı ödeyip, verdiği parayı çıkarmak için gerekli gereksiz sürekli kahve çay tükeden insan mı söylüyor bunu bana?" Kadın önüne dönmüş, bir kelime dahi etmemişti. Yağız'ın beni böylesine sahiplenip, koruması hoşuma gitmedi değildi. Oturup öğrencilerin karnelerine bakarken, Dilyar'ın derslerine baktığımda çok şaşırmıştım. "Nasıl olur? Dilyar çok çalışkan, zeki bir öğrenci." demiştim Yağız'a. "Ailevi problemleri olabilir mi acaba?" dedi. Hiçbir şey söylemedim. "İstersen ailesini çağıralım, bir konuş." "Haklısın, sanırım yarıyıl veli toplantısını bekleyemeyeceğim." Karnelerin verilmesine iki hafta vardı ve ben iki hafta daha bekleyemeyecektim. İdareden anne ve babasının numarasını alıp aramaya karar verdim. İlk önce annesini aramıştım ve açmayınca babasını aradım. Müdire Hanım yalnızca telefon numaralarını bir kağıda yazmıştı ve adlarını bilmiyordum. Dilyar'da daha önce hiç bahsetmemişti. Babasının telefonu çalıyordu. "İyi günler, ben kızınız Dilyar'ın okulundan arıyorum. Psikolojik danışmanım ve sizinle yüz yüze konuşmamız gerekiyor. Dilyar ve siz hakkında." Biran bir sessizlik olmuştu ve "Orada mısınız?" dediğimde boğuk bir ses, "Ne zaman gelmemiz gerekiyor? Annesinin de gelmesi şart mı? Geleceğini pek sanmıyorum da." demişti. "Mutlaka eşinizle gelmelisiniz. Bu durum Dilyar'ı bir hayli fazlasıyla üzüyor ve yıpratıyor. Bilhassa bu konuda da konuşmalıyız." demiştim. Heyecanlanmıştım, kalbim yerinden çıkacak gibi olmuştu. Ses tanıdık geliyordu ama birine benzetmişimdir diye üstünde durmamıştım. "Tamam, ben annesine söylerim. Haftaya geliriz." "Haftaya değil, bu hafta içinde gelemez misiniz? Bakın bu çok önemli, kızınızın ruh sağlığı söz konusu." "Peki, bu hafta içinde gelmeye çalışacağım." Telefonu bir aceleyle kapatmıştı ve 'İyi günler' bile dememi beklememişti. Biranda hayatın o kadar da ciddiye alınmaması gerektiğini hatırladım. Anneminde dediği gibi, Yağız'a bir şans verecektim. O, bunu hak ediyordu. Yağız'a 'Öğlen yemeğini dışarıda mı yesek?' diye mesaj atmıştım. Birkaç dakika sonra kapım çalınmıştı ve beklemeden içeriye Yağız girmişti. Çok heyecanlı görünüyordu ve "Sen, bana, çıkma teklifi mi ettin şuan?" demişti gülerek. Onu böyle görmek çok eğlenceliydi. "Memnun değilsen, söyleyebilirsin." dedim. "Yok artık, deli olmalıyım bunun için. Ama böyle olmaz. Benim sana teklif etmem gerek. Usuller öyle söyler." "Delisin sen." demiştim başımı sallayarak. "Sana deli olduğum doğrudur." Yine başarmıştı iki dakikada beni güldürmeyi. Zamanında bu şansı Ona da vermeliydim diye düşününce yüzüm düşmüştü. "Ne oldu? Pişman mı oldun yoksa?" dedi soran gözlerle. "Yoo, pişmanlıktan değil. Aklıma bir şey geldi de öylesine." Keyfi yerinde, "Artık gün eskiyi hatırlama günü değil. Gün, Yağız'ın mutlu günü." dedi yüzündeki samimi ifadeyle. Sanırım bende artık mutluydum. Evli, belkide çocukları olan birini beklemek, bunca yıl Ona Onsuz bağlı kalmak zaten saçmalıktı. Benimde mutlu olmaya hakkım ve ihtiyacım vardı. Öğle yemeğinde, yakınlardaki şık bir restorana gitmiştik. Masaya otururken, sandalyemi çekmeyi ihmal etmemişti. Karşıma geçip oturduktan sonra. "Beğendin mi? Daha güzel bir yere götürmek isterdim ama vaktimiz dar." "Önemli değil, senle olduktan sonra." Gözleri büyümüş, bana hipnoz olmuşçasına bakıyordu. "Bu sözler senin ağzından mı çıkıyor, yoksa biri mi seslendirdi seni? Kalpten mi götüreceksin sen beni?" Gülmüştüm. "Bir günde bu kadar gülmen de şaşılacak bir şey. Rüya mı görüyorum acaba?" "Saçmalama istersen, ne rüya ne de başka bir şey. Benim işte, senin bunu hak ettiğini düşünüyorum. O kadar suratsızlığımı çektin." "Ooo, sen neler yaparsan yap başım üstüne. Sonu böyle mükafatlandırılacaksam." "Şiir okumayı sever misin?" Şaşkınlığına şaşkınlık ekleniyordu. "Evet, severim hemde çok." dedi. Şaşkınlığı mimiklerinden bariz bir şekilde belli oluyordu. Garson gelmişti ve sipariş vermemizi bekliyordu. Yağız, şaşkın bir şekilde bana bakarken, ben "Hadi, bak garson bey siparişimizi bekliyor." Gözlerini zorla üstümden aldıktan sonra, bir garsona bir bana bakmıştı. Siparişleri verdikten sonra konu konuyu açmıştı. Saatin nasıl geçtiğini anlamamıştık. 

Sahilde Bir BankHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin