Tahir

64 1 0
                                    

Abim koşarak yanıma gelmişti. "Tahir, Dilyar'ı biri şikayet etmiş. Sebebini bilmiyorum ama sürmüşler." "Ne?! Nasıl olur?! Kim şikayet etmiş peki?!" "Menekşe.. Sizin eskiden olayınızı öğrenmiş. Uygunsuz aynı yerde çalışmanız diye şikayet etmiş." "Peki bir şey yapamaz mıyız?" "Üzgünüm, emir çok büyük yerden." Ne yapacağımı bilmiyordum. Zaten dedesini kaybetmişti. Bir de bu haberle yıkılırdı. Menekşe ile konuşacaktım ve bu durumu halletmesini söyleyecektim. Her yerde Menekşe'yi aramıştım ve en son kantinde otururken gördüm. Yanına gittim ve "Menekşe, bir şey konuşmamız gerekiyor." dedim aceleyle. "Neymiş o?" dedi alaycı bir şekilde. "Ne konuşacağımızı gayet biliyorsun." "Bak ne yapalım, boşuna yorulma. Ne istediğimi peşin peşin söyleyeyim ben, sonra da Dilyar'ı tekrar buraya getittireyim. Nasıl?" "Pazarlık etmeye hiç hakkın yok! Bu durumu acilen düzelteceksin." "Tabiki düzelteceğim. Ama sen önce benimle buradan gideceksin. Benimle evleneceksin. Yapmam diyorsan sonuçlarına katlanırsın." "Tehditle seninle evlenebileceğimi mi zannediyorsun sen? Kafayı yemişsin. Hastasın sen!" "Sen bilirsin. Sürülmesi bir uyarıydı. Kovulunca ne yapacaksın peki? Peki ailen birden bire batarsa?" İyice sinirlenmiştim. "Sana birkaç gün müsaade. Düşün taşın, haber ver oldu mu aşkım?" dedi ve kalkıp gitti. Ne yapacağımı bilmiyordum. Aradan birkaç gün geçtikten sonra emlakçı aramıştı. Menekşe, Dilyar'ın kaldığı eve gitmiş ve evden apar topar çıkarmaya çalışmıştı. Bu bardağı taşıran son damlaydı. Emlakçı arayıp Dilyar'ın benimle konuşmak istediğini söylemişti ve kapatır kapatmaz telefon çalmıştı. Arayan Dilyar'dı ve sesi kötü geliyordu. Telefonu kapattıktan sonra, karar verdim ve istemesem de Dilyar'ın iyiliği için bu evliliği kabul etmem gerekiyordu. Ve ailemin. Elimden bir şey gelmeye gelemeye dönmüştüm her şeyin başladığı yere. Buraya gelir gelmez ilk geldiğim yer, sahildeki banktı. Geldiğim ilk günde, geçen 7 ay boyunca da her gün, aynı saatte geldim buraya. Oturup bu bankta, konuştum denizle. Denizdeki Dilyar'la. Dilyar için her şey yolundaydı. Onun hayaliyle yaptığım eve ne de güzel yakışıyordu ama O, yine gitmeyi tercih etmişti. Geçen 7 ay boyunca, Menekşe'den kurtulabilmek için her türlü imkanı düşünmüştüm ama çıkış yolu bulamamıştım. Bir yerden de Menekşe ve ailesi sıkıştırıyordu ve artık uzatamazdım. Düğün yeri, davetliler, davetiyeler.. Her şey hazırlanmıştı. Hatta haberim olmadan Dilyar'a bile davetiye göndermişti ve buna çok sinirlensem de bir şey yapamamıştım. Düğün gününü 15 Eylül olarak ayarlamış olsak da, gizlice gidip 21 Eylül olarak bastırmıştı düğün davetiyesine. 21 Eylül, Dilyar'ın doğum günüydü. Ona acı çektirmek istiyordu. Düğün günü çok yaklaşmıştı ve abimlerle birlikte hastanedekiler de gelmişti. Binlerce kez gittiğimiz gelinlik provasına bir kez daha zorla götürülmüştüm ve eve geldiğimde annem ve babamın yüzünden düşen bin parçaydı. Önce düğün ile ilgili diye düşünsemde, daha sonrasında Dilyar'ında geldiğini, ama fazla kalamayıp bir otele yerleşmek için çıktığını öğrenmiştim. Bu eve girmişti ve kokusunu almıştım. Günlerce uyuyamamamın verdiği gözlerimin şişkinliği ve gecelerce Dilyar'ı düşünüp ağlamamla gözüm kıpkırmızı olmuştu. O halde bir taksiye atlamış, sahildeki banka gitmiştim. Dilyar buradaydı. Aylar sonra Onu yeniden görmüştüm. İçimde bir sızı, hala ilk gün ki gibi acıtıyordu canımı. Yıllar sonra Onu ilk gördüğümde yapmak istediğim şeyi yaptım, Ona sarıldım. Onun kolları boşluktaydı ve beni sarmıyordu kalbi. Sevdiğimi söylesem bile kalbine işlemiyordu. Bir kere 'Seviyorum' dememişti. Oysaki duymak için ömrümü gözümü kırpmadan verirdim. 

Olan biteni anlatmıştım sonunda Ona. "Saat 12'yi 1 geçiyor. Mutlu yıllar. İyiki doğmuşsun. İyiki varsın. İyiki tanımışım seni. İyiki sevmişim." dedim. Biraz sonra, "Bunun için gelmiştim. Son kez tanıştığımız yerde, mutlu yıllar demek için, seni sevdiğimi, bir kez daha bil diye söylemeye gelmiştim. Şimdi gidiyorum, hayatında hep mutlu ol. Allah'ım yüreğinde olan her şeyi nasip etsin hayatına. Ölsem bile seni seveceğimi unutma yeter ki. Hoşça kal." Görmesin diye mutsuzluğumu, vedamızı güzel hatırlasın diye, gülümseyerek gitmiştim oradan. Sonuna gelmiştik artık. 'Biz' diye bir şey olmayacaktı ömrümüzce.

Sabah erken uyanmıştım. Düğün günümdü ve benim hayal ettiğim gibi değildi. Duşumu alıp, benim için hazırlanmış takım elbiseyi giydikten sonra, aşağıya inmiştim. Menekşe, kendi düğünü için, her şeyi halletmişti bile. Sahil kenarında olacaktı düğün. Zengin ailelerin hemen hepsini çağırmıştı. Her şey çok abartılıydı. Benim fikrimi en ufak bir detayda bile almamıştı ki bu isabetli bir karardı. Sanki benimle değil, ismimle evleniyordu. Düğün mekanına gelip, gelinin hazırlıklarını bekliyorduk. Uzunca bir süre bekledikten sonra misafirler, denize bakacak şekilde yerleştirilmiş sandalyelere oturmuş, gelmemizi bekliyorlardı. Koluma girmiş, uzunca bir yoldan geçerken gözüm, Dilyar'a takılmıştı. Prenses gibi olmuştu. Siyah uzun bir elbise giymişti, bembeyaz bir şal takmıştı ve çok güzel görünüyordu. Yanımda Onun olması gerekiyordu. Onun elini tutmam, etrafa gülücükler atarken gamzesini izlemem gerekiyordu. İçten içe kızıyordum, beni terk etmiş olmasaydı şimdi böyle olmayacaktık. Şimdi başkasıyla evleniyordum ve O, yüzünde hüzünle uzaktan bakarken, ben kolumda bir başkasıyla nikah masasındaydım. 

Sahilde Bir BankHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin