Jeon Jungkook, bir kaldırımın kenarına çökmüştü. Gözleri dolu dolu, tenha yola bakıyordu. Kendini kimsesiz hissetti. Namjoon'un ya da Yoongi'nin yanına gidemezdi. En azından şimdi olmazdı. Bir otele de parası yetmezdi.
Tekrar Taehyung'a dönmek istedi ama hem ona kızgındı, hem de o Jimin'indi. Ona sığınamazdı.
Bir yandan içi kanarken bir yandan da saçma bir rahatlık yaşıyordu. Kan ağlıyordu, çünkü Namjoon, Yoongi ve Seokjin çocukluk arkadaşıydılar. Jungkook onları en son beş yıl önce görmüştü. Gençler çeteye katılma hayalleriyle bu şehre gelmişlerdi. Namjoon ve Yoongi katil olmuştu, Seokjin'in ise cenazesi dönmüştü.
Kendine sarıldı ve daha çok ağladı.
Bu şehre ve Namjoon'a gelirken şüpheleri vardı ama artık emindi.
"Kendini bu kadar yıpratma." Jungkook önce ayakları gördü. Sonra başını kaldırıp gelene baktı. Hoseok'tu. "Monster'ın bir katil olduğunu herkes bilir ama seni daha çok yıpratmış olmalı."
Jungkook fısıldadı. "Beni tüketti."
"Bazı gerçekleri herkesin bilmesi gerekmez. Bazı gerçekler kıyamete kadar gizli kalmalıdır. Çünkü her insan, her sırrı kaldıramaz." Elini uzattı. "Bu gece bende kal, Jeon Jungkook. Gidecek yerin olmadığı çok açık."
Jungkook acı bir gülümsemeyle ona baktı. "Geleceğim, Hoseok. Teşekkür ederim. Ama önce bir soru sormalıyım: Kendinden korktuğun oluyor mu?" Sesi titredi. "Acından ne yapacağını bilemediğin için kendinden korkuyor musun hiç?"
Hoseok merhametle yanına çöktü ve ona gülümsedi. Jungkook onun gülüşünü ilk defa görüyordu. Büyüleyiciydi. Sonra Hoseok tekrar somurttu ve Jungkook gördüğü şeyin hayal olduğunu sandı. "Kendimden o kadar çok korkuyorum ki Jungkook, acımdan o kadar çok korkuyorum ki, bazen sırf bu yüzden susamayacağımı ve bildiğim her şeyi kusacağımı düşünüyorum."
Jungkook hızla onayladı. "Korkunç. Çok korkunç. Bildiğin her şeyi anlatman... Bu diğerlerine yapabileceğin en büyük kötülük değil mi? Taehyung anlattı. Bu haldeyim."
"Atlatacaksın. Sadece dolmuştun. Güçleneceksin. Taehyung güçlendi. Sen de güçleneceksin."
"Doğruları mı söylüyor, Hoseok? O hep doğruları mı söyler?"
"Taehyung delinin tekidir. İşine hangisi geliyorsa onu yapar Jungkook. Ama genelde yalan söylemesine gerek kalmıyor. Bu şehirde herkes kendi kuralını koyar ve herkesin bir hikayesi vardır. Yalan söylemeye genellikle gerek kalmaz."
Sonra onu kolundan kavrayıp ayağa kaldırdı ve yıllardır dostmuş gibi ona nasihatler verdi. Masum biriyle konuşmayı özlemişti.
///
Park Chanyeol, aylardır yaptığı gibi, saat gece yarısını geçtikten sonra plazanın asansörüne bindi. -2 tuşuna bastı ve bulunduğu kabin 26. kattan sevimli sayılacak bir hızla aşağıya inerken aynadan üzerini düzeltti. Derin nefesler alıyor, hep içine düştüğü heyecanını bastırmaya çalışıyordu.
"Güçlü kal. Her zamanki gibi." Aynada kendi gözlerinin içine bakarken hayatındaki tek mutluluğun bu rutin olduğunu fark etti. Bu acıydı. Ruhu bu kadar kıymetsiz olmamalıydı.
Asansör sonunda durunca Chanyeol koridora çıktı. Koridor ne kadar düzenli ve temiz olsa da ona her zaman kapandaymış hissi vermişti. Ne kadar zengin tablolarla, komodinlerle ve pahalı halılarla süslü olsa da neticede zindandan başka bir yer değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN PİÇLER ŞEHRİ
FanfictionBurası normal bir şehir değil. Burası acıyla, tehditle ve kanla süslendi. Herkes intikam istiyor. Herkes birbirini suçluyor. Çeteler, hiç olmadıkları kadar öfkeliler. Çeteler, güç istiyorlar. Küçük bir çetenin lideri olan Kim Taehyung, unutamadığı g...