Sehun, dikkati dağılan Luhan'dan faydalanıp geriledi. Kai'nin odasını elbette avucunun içi gibi biliyordu. Tekli koltuğun yanındaki komodinin çekmecesini açıp çıkardığı bıçakla bileklerindeki ipleri kesti. Sonra da bıçağın yanındaki kısa namlulu tabancayı avuçladı. Namlunun ucunu Victory ve diğerlerine doğrulturken dikkatli adamlarla Kai'nin yanına yürüdü.
"Neden binada az kişi var?" diye sordu, sahibine. "Neden tek kaldın burada?"
"Tek değil." Kim Jinwoo, bir anda balkonun köşesindeki karanlığından sıyrıldı. Ay ışığı yetmemiş ve saklanmasını sağlamıştı ancak kovuğundan çıktığı anda balkon lambaları yüzünü aydınlatmıştı. Neşeli adımlarla balkonun kenarındaki mermeri çıktı. Dengesini korumaya çalışarak Kai'ye doğru birkaç adım attı. Eğer yaşadıkları dünya bambaşka bir yer olsaydı, Jinwoo'nun bu hareketi sevimli bile görünebilirdi.
Sehun üstünlük taslamak maksadıyla mermere adımladı. Belli bir noktada duraksadı. Kai, Taemin'i tam da bu noktadan aşağıya sarkıtmıştı. Eğer Chanyeol o gün müdahale etmeseydi, Sehun da kesinlikle müsaade etmeyecek, odanın bir köşesinden onları izlemeye devam edecekti.
Eski günleri görmezden geldi. Gözleri aşağıya takıldı. Girişin üstünü kapatan; camdan, devasa ve ışıklı tentenin etrafında Victory'nin adamları kontrolü sağlıyordu.
Sehun Kai'nin planını düşündü. Savaş meydanında kaybetse bile, Victory karşısında ruhen bir zafer kazanmak istiyordu. En sevdiğini elinden almak, belki de ona diz çöktürmek istiyordu. Sehun bocaladı. Kai amacı için zekice bir yol bulmuştu lakin sorun şuydu ki: Amacı saçmaydı. Bu kadar zayiat verdikten sonra, Victory'i yıkmasının ne anlamı vardı ki?
Sonra sinsi bir düşünce, beyin kıvrımlarında yol aldı. Kai, Victory'nin Jungkook için savaşı bitireceğini, her şeyi bırakacağını sanıyordu. Sevdiği adam için davasından döneceğini düşünüyordu. Yalan yoktu, eğer Sehun o Meydan konuşmasını dinlemeseydi, o da aynısını düşünürdü. Çünkü Kai için hayatını adamıştı, bir dava için değil. Kai için hayatını adadıktan sonra, onu kurtarmak adına davasını dahi satabilirdi.
Sebepsizce bu durum kalbini kırdı. Victory'i kıskandı. Bir amaç için yaşıyordu. Peki, Sehun'un amacı neydi?
Sadece sahibini koruması gerekiyordu.
Bu amaç senin için yeterli, diye düşündü. Bu amaç senin için yeterince onurlu. Sen Kai'ye bağlısın, o da sana bağlı. Bu her şeyi çözecek.
"Eee, Victory?" Kai kolunu Jungkook'un omuzuna attı ve sırıttı. "Neler düşünüyorsun, merak ediyorum. Sevgilin ellerimde." Seokjin'e baktı ve apansız şaşırmış gibi davrandı. "O! Ölü Jin! Seninle tekrar karşılaşmak ne güzel! Duydum ki kız kardeşimle iş birliğin olmuş sonra da onu öldürmüşsün. Gerçi, konumuz bu değil. Konumuz, bu çocuğun, senin kaderini yaşıyor olması. Bir zamanlar sana da böyle bir ders vermiştim." Durdu ve anlam karmaşası yaşayarak kaşlarını çattı. "Monster hala dimdik ayakta. Sen neden yıkılıp kaldın? Sanki Jungkook onun kardeşi değil de, senin kardeşin." Seokjin daha çok ağladı. Kendini durduramıyordu. Jungkook'un hayatı söz konusu olduğunda yaptığı tüm planları yıkıp geçiyordu. Kai, anladı. Gülümsedi. "Evet." diye fısıldadı. "Senin kardeşin."
Sehun şaşkınlıkla gözleri açıldı.
Victory sevgiyle sevgilisine baktı. Jungkook başını hafifçe sallayarak ona onay verdi. Yapabilirdi. Taehyung, Jungkook'un ölüm emrini verebilirdi. Kim Jungkook, buna izin veriyordu. Çünkü amaçları, canından daha mühimdi. "Hayatın boyunca insanları kullandın. Onlara kötülükler yaptın. Sadece Ölü Taemin'in ahı bile seni alaşağı etmeye yeter."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN PİÇLER ŞEHRİ
FanfictionBurası normal bir şehir değil. Burası acıyla, tehditle ve kanla süslendi. Herkes intikam istiyor. Herkes birbirini suçluyor. Çeteler, hiç olmadıkları kadar öfkeliler. Çeteler, güç istiyorlar. Küçük bir çetenin lideri olan Kim Taehyung, unutamadığı g...