Kim Taehyung, Monster'ın çetesinden kovulduktan iki gün sonra ilk şiddetini gördü.
Okuldan eve dönüyordu. Kış bitmek üzereydi. Yerdeki karlar yavaş yavaş eriyordu. Hava ılımandı. Ve etraf kararmıştı.
Taehyung, iki gündür Seokjin'i göremediği için fazlasıyla üzgündü. Her güne başlarken, onu göreceği için sevinirdi ama artık o mutluluk elinden alınmıştı. Uyanmak ona anlamsız geliyordu. Günleri ona göre bomboştu.
Acaba Seokjin ondan nefret ediyor muydu? Bir daha görüşmemek istediğinde ciddi miydi? Taehyung onu bir daha göremeyecek ve sesini duyamayacak mıydı?
Tüm bunlar onun için ölümden farksızdı.
Düşüncelere dalmış, yer yer karla kaplı asfalta bakarken başını istemsizce kaldırdı. Bir şey dikkatini çekmişti. Bir hareketlilik. Kovuluşu şehirde çoktan yayılmıştı. Zulüm göreceğini biliyordu ve bunu sabırla bekliyordu.
Karşısına çıkan dört serseriye gülümsedi. İşte, iki gündür beklediği an nihayet gelmişti. Eğer Taehyung'ı dövmez, sadece laf atıp gitmek isterlerse onlara engel olacaktı. Çünkü tam kalbinin etrafında, göğsünün orada, can yakan bir ağrı vardı ve eğer birkaç yumruk ve tekme yerse, oranın acısını biraz unutabilirdi.
"Bak bak sen. Kovulmuş ezik de buradaymış." İçlerinde biri ellerine cebine sokmuş, ona sırıtıyordu. Saçları biraz uzundu ve kırmızı bir polar giyiyordu. "Ne yaptın da seni kovdular, ha?"
Taehyung cevap vermeyince bir diğeri söze girdi. Dişleri ve burnu fazlasıyla güzeldi ama gözleri boş bakıyordu. "Seni hiçbir çete kabul etmeyecek, Kim Taehyung." Yere tükürdü. "Bir tanrı varsa eğer ona senin kaderine benzer bir kader vermemesi için yalvaracağım."
En azından aptalca konuşmuyordu.
"Bir şerefsizi kim çetesine alır ki?" Kırmızı polarlı şaşkınlıkla sordu ve diğerleri buna gülümsedi. "Çeteden kovulacağına ölseydin, daha iyiydi. Kimse sana saygı duymayacak." Kıkırdadı.
Taehyung iç çekti. "Sizin saygınızı kazanacağıma bir rulo tuvalet kağıdı kazanırım, daha iyi. En azından tuvaletten sonra kullanırım. Acınacak birini arıyorsanız aynaya bakın."
Karşısındaki zaten kavgaya gelmiş olan dörtlü için bu kelimeler fazlasıyla yeterliydi. Öfkeyle apansız üzerine atıldılar, onu yumrukladılar, karnını tekmelediler ve sırtına basıp geçtiler. Dakikalarca uyguladıkları şiddetin sonucunda Taehyung, yerden bile kalkamadı. Ağzının içi kan doluydu, her yeri ağrıyordu ve yüzünü hissetmiyordu.
Serseriler gittikten sonra içini yokladı. Bedenen çektiği bu acı belki içindeki ateşi biraz söndürürdü. Belki bir an için Seokjin'i ve çeteyle olan günlerini unutuverirdi.
Ama içinde beklediğini bulamadı. Acı oradaydı. Oradan, tam göğsünün ortasından ona göz kırpıyordu. Onunla alay ediyordu.
Taehyung, bir kar birikintisinin üzerine ağzındaki kanı tükürdü ve sırt üstü soğuk zemine uzandı. Gökyüzü kızıla çalıyordu. Birazdan, belki de o senenin son karı yağacaktı.
Ve beklediği gibi oldu. Kar usul usul, enteresan bir sükutla yağmaya başladı. Taehyung'ın yüzündeki açık yaraları okşadı, kanlı kıyafetlerine tutundu ve bir tarafa uçmuş çantasının üzerinde birikti.
Taehyung ağladı.
Hayatında ilk defa, boğuluyormuş, ölüyormuş gibi ağladı. "Hyung..." diye diye, Namjoon'u, Yoongi'yi ve en çok da Seokjin'i düşüne düşüne ağladı. "Hyung..." Fısıldıyordu. Çenesi ağrıyordu. Ağladıkça canı yanıyordu. "Hyung!" Sessiz geceye doğru bir vaveyla bıraktı. Göğsüne bir yumruk geçirdi. "Hyung! Acıyor! Hyung! Beni bıraktın!" Bir yumruk daha. "Hyung! Beni bırakma! Namjoon! Beni bırakma! Yoongi! Beni bırakma! Seokjin! Seokjin!" Hıçkırdı. "Beni bırakma! Ben denedim! Yemin ederim! Seni sevmemeyi denedim! Kalbimden çıkarmayı denedim! Hyung! Namjoon hyung! Ben onu kalbimden çıkarmayı denedim! Beni yalnız bırakmayın!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN PİÇLER ŞEHRİ
FanfictionBurası normal bir şehir değil. Burası acıyla, tehditle ve kanla süslendi. Herkes intikam istiyor. Herkes birbirini suçluyor. Çeteler, hiç olmadıkları kadar öfkeliler. Çeteler, güç istiyorlar. Küçük bir çetenin lideri olan Kim Taehyung, unutamadığı g...