Kim Kai, elindeki viski bardağını ladin, çekmeceli komodine bırakıp balkona doğru ilerlemeye başladı. Çift kapaklı balkon kapısı sonuna kadar açıktı. Rüzgarla etrafındaki perdeleri uçuşturuyordu. Oda karanlıktı. Yalnızca balkondaki Taemin'in üzerinde, bir fener gibi asılı kalan Ay, insalığa nurunu bahşediyordu. Gökyüzündeki birkaç dağınık bulut, Ay ile dans ediyordu.Taemin, havanın serinliğini umursamadan, kısa kollu gömleğiyle balkonda duruyor, şehri izliyordu. Rüzgar sarı saçlarını uçuşturdu ve içini titretti. Kai'nin adımlarını duymadı. Minho'yu düşünmekle ve onu özlemekle meşguldü.
"Çok güzelsin." dedi adam, arkasından. Ona hayranlık dolu gözlerle bakıyordu. Taemin irkilerek ona döndü ve gülümsemeye çalıştı. Tecavüzlerine ve psikolojik şiddetine rağmen, ona merhamet duyuyordu. Çünkü Kim Kai, Taemin kadar affedici biri için fazla kayıptı ve bu ona iyi davranması için yeterli bir sebepti. "Altın Piçler Şehri bile güzelliğin karşısında sönük kalıyor."
Taemin merakla sordu: "Sen bu şehre bakınca ne görüyorsun, Kai?"
Kai balkonun kenarına doğru yürüdü. Boğazlı kazağı onu sıcak tutuyordu. Zaten üşümeyi uzun zaman önce bırakmıştı. Şehre baktı. "Bir oda görüyorum, sevgili kölem." Evet, ona böyle seslenmeye karar vermişti. Adını herkes kullanıyordu, sevgilim artık anlamını yitirmişti. En iyisi Taemin'e böyle hitap etmekti. Böylece, hem ona aitti, hem de değerliydi.
Ellerini mermer kenarlara koydu. "Bir oda görüyorum, evet. İçinde ölü adamlar var. Bir ev. Düşman bakışlar. Yaşamaması gereken kardeşler. Oğlunu boğmaya çalışan bir anne. Acıyan bir baba." Taemin'e baktı. "Sadece düşmanları görüyorum, sevgili kölem. Sadece düşmanlarımı."
Taemin üzüntüyle başını eğdi. "Değişmeyi denedin mi?" Kendine sarıldı. Üşümeye başlamıştı. "Farklı biri olmayı... Hepimiz berbat şeyler görüyoruz, yaşıyoruz ama bu bizi onlar gibi yapmamalı."
Kai güçlü bir kahkaha attı. Adeta hayatındaki en iyi espriyi duymuş gibi gülümsüyordu. Birkaç saniye daha kahkahaları devam etti, sonra, şaşkın Taemin'in omuzlarını yakalayıp onları okşadı. "Sevgili kölem," Ona sevgiyle baktı. "Ben kötü birisi değilim. Sadece yapmam gerekenleri yapıyorum."
Taemin reddetti. "Bunlar yapman gereken şeyler değil." Ellerinden kurtuldu. "Eğer istersen her şeyi değiştirebilirsin. O kadar güçlüsün ki, bu şehri değiştirebilirsin. Böyle olmak zorunda değilsin." Acıyla baktı. "Beni burada zorla tutuyorsun. Gerçek tek bir arkadaşın bile yok."
Kai onu onayladı. "Doğru. Seni zorla tutuyorum. Gerçek bir arkadaşım yok." Delilik gözbebeklerinde doğmaya başladı. "Gerek de yok, kölem. Kimsenin sevgisi gerçek değil. Sevgi, bir saçmalıktan ibaret. Arkadaşlar, eğer güçsüzleşirsen, seni bırakıp giderler. Kimse beni gerçekten sevemez."
"Kai..." Taemin çırpınıyordu. Ona sevgiyi anlatmak istiyordu. Bir kardeşin aslında ne kadar değerli olduğunu, Onew'in Bambam'ı düşünmüyor gibi davranıp aslında onu ne kadar umursadığını, düştüğünde arkadaşlarının onu tutup kaldıracağını anlatmak istiyordu. Hayatının aşkını bulduğunda, ruhundaki yaraların geçmeyeceğini ama pek çoğunun sarılacağını söylemek istiyordu.
Ama anlamayacaktı.
"Yalvarırım, dur. Kardeşlerini öldürme. İnsanlara eziyet etme."
"Sen de gideceksin." diye fısıldadı, adam. Gözlerini yerde, sabit bir yere dikmişti. Kıpırdamıyordu. Taemin onun nefes aldığından bile şüpheliydi. Kai apansız ona baktı. Gözlerindeki hüzün ve delilik, amansız bir kavgaya tutuşmuştu. "İlk defa biri bana nefretle bakmıyor." Sesi titredi. Şeytanı onu ele geçirmek için uğraş veriyordu. "İlk defa biri bana, beni öldürmek isteyerek bakmıyor. İlk defa biri beni dinliyor, bana sorular soruyor. Benim iyiliğimi isteyen ilk insansın. Teşekkür ederim." Ona yaklaştı. "Ama gideceksin ve ben, gitmeni istemiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN PİÇLER ŞEHRİ
FanfictionBurası normal bir şehir değil. Burası acıyla, tehditle ve kanla süslendi. Herkes intikam istiyor. Herkes birbirini suçluyor. Çeteler, hiç olmadıkları kadar öfkeliler. Çeteler, güç istiyorlar. Küçük bir çetenin lideri olan Kim Taehyung, unutamadığı g...