Hoseok siyahlar içindeki odaya girdi, biraz da orayı süzdü. Sadece yatak ve tablolar vardı. Diğerleri ayrıntılardan oluşuyordu. Yatağın karşısındaki televizyon ve onun yanındaki yedi gözlü komodin ayrıntılardan ikisiydi mesela. Perdeler siyahtı fakat beyaz dallardan desenlerle süslenmişti. Yatağın başucunda Yoongi'nin büyükçe bir fotoğrafı vardı. Duvarlar kırık beyazdı. Yerde halı yoktu ve Hoseok, -bundan ötürü olduğunu sanıyordu- üşüdüğünü hissetti.
Çalışma odası üst katta olmalıydı. Acaba oraya ulaşabilir miydi? İşine yarar bir şeyler bulabilir miydi?
Yoongi arkadan kibarca omuzlarını kavrayınca bunları düşünmenin gereksiz olduğunu fark etti. Sadece yakasını kurtarmalıydı. "Yatağa otur." Hoseok'u iteledi.
Hoseok istemeyerek yatağa oturdu ve adama baktı. Yoongi telefonuna birkaç saniye bakıp gülümsedi. Bir mesaj okuyordu. Hoseok gergin bir nefes bıraktı. Yoongi telefonu cebine tıktı, ceketini çıkartıp yatağın üzerine bırakırken Hoseok'un üzerine doğru eğildi. Çocuk geri geri gidip yatağa uzandı.
Üzerinde, ona henüz temas etmeden duran Yoongi'nin yüzünü inceliyordu. Güzel bir adamdı. Fazla güzeldi. Anlatıldığı kadar kötü olmamalıydı.
"Taehyung'dan nefret etmiyorsun, değil mi?" Sesi titrek çıktı ama devam etti. "Onu gerçekten öldürmek istemiyorsun... Değil mi?" Bunları sorması zamansız ve gereksizdi belki de ama yapması gerekiyordu. Yoongi'nin, bu soruları beklediğini anladı. Adamın dudağının bir kenarı kıvrılmıştı.
Hafif aralık perdeden zoraki bir ışık sızıyordu. Buna rağmen gözlerinin anıların acısıyla parladığını gördü. Hadi, anlat, diye düşündü Hoseok. Senden duymalıyım. Yoksa V'yi ikna edemem. Onu nefretten kurtaramam.
"Cevap vermemi mi istiyorsun?"
"Evet."
"Ne karşılığında?" Yoongi pes sesiyle Hoseok'un dudaklarına karşı söyleniyordu.
"Ne istersin?" Çocuk bedeninde bir yangının başladığını hissetti.
Yoongi düşünür gibi yaptı. Sonra edepsiz sözlerini fısıldadı: "Ağız işi yapabilirsin mesela."
Hoseok kaşlarını çattı. "Ağız işi mi?" Başta anlamadı ama sonra yüzünü buruşturdu. "O sik bir yere girecek yani." Diye homurdandı.
"Öyle." Diyerek omuz silkti adam. Gülümsüyordu.
Hoseok dolan gözlerini kırpıştırdı. Yoongi'den nefret etmesi gerektiğinin farkındaydı ama edemiyordu. Bu düşünceyle kaşlarını çattı. İçini yoklayıp nefret, iğrenti ya da buna benzer bir duygu aradı. Yoktu. Bu kez kendine şaşırdı ve kaşları havaya kalkıverdi.
Bunları sonra düşünebilirdi. Önce işine yoğunlaşmalıydı. Kafasında onlarca plan görünüp kayboldu. Yoongi'nin kasığına bir tekme geçirip onu üstünden atabilirdi. Sonra kafasına bir şeyle vurup bayıltırdı, çalışma odasına gidip karıştırırdı, kanıtlar toplardı. Sonra da kaçardı.
Ah, Yoongi kendine gelince onu ölmekten beter ederdi.
"Tamam." Sesi çok az çıkınca boğazını kibarca temizledi ve tekrar etti: "Tamam."
Yoongi gülümsedi. "Aklını okuyabilmeyi çok isterdim."
"Ben de seninkini okuyabilmek için neler verirdim." Böylece hep bir adım önünde olabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN PİÇLER ŞEHRİ
FanficBurası normal bir şehir değil. Burası acıyla, tehditle ve kanla süslendi. Herkes intikam istiyor. Herkes birbirini suçluyor. Çeteler, hiç olmadıkları kadar öfkeliler. Çeteler, güç istiyorlar. Küçük bir çetenin lideri olan Kim Taehyung, unutamadığı g...