ALTIN DEPO

3K 303 77
                                    




Min Yoongi, bu eski depodaki anılarını düşünürken biraz olsun gülümseyebilmek isterdi ama yapamıyordu. Hayatında en mutlu olduğu ya da en çok üzüldüğü an sorulsaydı eğer, bilmediğini söyler, iç dünyasının bir boşluk ve hissizlik yumağından ibaret olduğunu anlatırdı. Bastırılmış duyguların sonucunda duygular yok olup gidiyordu ve en canlı kanıtı Min Yoongi'ydi. O, bir duygu hissetmiyordu.

En azından bu güne kadar.

İlk sorun Taehyung'dı. Duygu hissetmeyen Min Yoongi'ye pek çok duygu hissettiriyordu ve bu, Suga için korkutucuydu. Taehyung'a baktığında, onunla geçirdiği bir yılı görüyordu. Yaptıkları kardeşliği hatırlıyordu. Taehyung'a pek çok şey öğretmişti. Çocuk fazla zeki olduğu için Yoongi'nin ona anlattığı her şeyi çabucak kavramış ve uygulamıştı. Saygılıydı, ağabeylerini dinlerdi ve sadıktı. Namjoon'un bir şeyleri fark etmesine rağmen onu yanından kovmamakta direnmesinin nedeni buydu. Taehyung bir kardeş gibi seviliyordu.

Ve Yoongi ona baktığında hala onu sevdiğini düşünüyordu. Ölmesini istemesinin ilk nedeni de buydu.

İkinci neden ise, Taehyung'a ne zaman baksa, ister istemez Seokjin'in intihar etmeden önceki son bakışlarını görüyor olmasıydı. Taehyung, saçma bir şekilde herkese Seokjin'i hatırlatıyordu. Belki de davranışları en çok Seokjin'e benzediği içindi.

Üçüncü neden, en beteriydi. Yoongi, Taehyung'ın gözlerindeki hayal kırıklığını her gördüğünde, o gözlerin hissizlikle dolmasını istiyordu. Onun aşağılayan bakışlarına katlanamıyordu. Eskisi gibi irislerinde hayranlık görmeyi diliyor ama göremeyeceğini de biliyordu.

Taehyung'ı öldürmek için çok fazla sebebi vardı.

İkinci sorun, Hoseok'tu ama Yoongi buna kafa yormak istemiyordu.

Eski depolarındaydılar. Onlar buradan çıkıp gittikten sonra bağımlıların mesken yeri olmuştu. Yerlerde bira şişeleri, boş uyuşturucu torbaları ve yine boş enjektörler diziliydi. Duvarlardan güneye bakanı yıkıktı. Depo oradan ışık alıyordu. Yağmura maruz kalan her yer yosun bağlamıştı. Etrafı küf kokuyordu. Duvarda, yosunların arasından, Taehyung'la birlikte çizdikleri bir kral tacı, ona gülümsüyordu.

Ayak seslerini duydu fakat arkasına dönmedi. Bir an kendinde onunla yüzleşecek gücü bulamadı. Gözlerindeki hayal kırıklığı görmektense nefreti tercih ederdi ama Taehyung, onları tehdit ederken bile nefretle bakamıyordu. "Sen zeka küplerini çok severdin, V." Geldiğinde beri onlarca kez bozup yaptığı küpü elinde çevirdi. Bir iki hareket daha yaptı ve küp tamamlandı. "Sana bundan onlarca almıştım. Koleksiyon yapıyordun. Ne oldu onlar?" Yavaşça ona döndü. Elindekini eski deponun zeminine atarken, zamanın ne kadar çabuk geçtiğini düşünüp bir an içlendi. Burada Namjoon ve Seokjin'le birlikte iki buçuk yılları geçmişti. Üstelik son bir yıllarını küçük kardeş Taehyung kaplıyordu.

"Hepsini attım, hyung." Taehyung boş gözlerle omuz silkti. Yoongi kısa bir nefes aldı. "Pek çok şeyi attım. Çok fazla anımız kalmadı."

"Fotoğraflar?"

"Onlar duruyor. Ama evde saklamıyorum. Saklaması için büyükanneme verdim. Nereye götürdü, bilmiyorum."

"Büyükanne nasıl?"

"İyi. Yaşına göre hala dinç. Bel fıtığı vardı, biliyorsun. Fizik tedaviyle hafifledi. Ama dizleri hala çok ağrıyor. Geceleri bazen masaj yapıyorum." Durdu ve apansız hafifçe güldü. Buraya öldürülmeye gelmişti. Konuşmayı siktir etmek istedi ama ağabeyini özlemişti. "Sen anneni arayacaktın, denedin mi?"

ALTIN PİÇLER ŞEHRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin