Taeyang, Yoongi'den gözlerini ayırabildiğinde Namjoon'a baktı. "Eski dostum." Her zamanki kibarlığıyla gülümsüyordu. Taeyang'ı tanıyan herkesin aklından tek bir soru geçerdi: Bu kadar kibar bir insan, nasıl Yoongi'yi bu kadar baskılayabilirdi?Namjoon elini uzattı ve erkekçe el sıkıştılar. "Taeyang, döndüğünü bilmiyordum."
"Sürpriz yapmak istedim." Gülüşü nefes kesiciydi. Havalı olduğu inkar edilemezdi. Etrafındakilere bakındı. "Bu çocuklar kim?"
Namjoon çenesiyle Jungkook'u gösterdi. "Kardeşim."
Taeyang Jungkook'la el sıkıştı. "Memnun oldum küçük adam. Ağabeyine benziyorsun. Onun kadar yakışıklısın." Durdu. Taehyung bu yalan yüzünden dudaklarını yeyip gülüşünü bastırmaya çalışırken adam fark etmeden devam etti. "Şey... Seokjin için... Kaybınız için üzgünüm. Eğer burada olsaydım, engel olmaya çalışırdım."
Taehyung lafa girdi. "Ama kaçıp gitmiştin. Şimdi vicdan yapman bir işe yaramaz."
Yoongi kaşlarını çattı. "Taehyung." Sesi uyarı doluydu.
Taeyang kıkırdadı. "Demek o Victory sensin. Tanışmak bu güne kısmetmiş." Elini uzattı ve Taehyung'ın elini özgüvenle sıktı. "Memnun oldum, Victory."
Taehyung şüpheyle tek kaşını kaldırıp Taeyang'a baktı. Adını nereden ve nasıl duymuştu ki? Kendini fazla gizlemişti ama Taeyang onun hakkında çok şey biliyora benziyordu. Bunları sonra deşmeye karar verdi. "Ben de memnun oldum, demeyi çok isterdim ama henüz kendini toparlamamış bir çeteyi Kai'nin merhametine bırakıp gittiğin için kızgınım. Onlara ne söylemiştin? Kai'yi yenebileceklerini mi?"
"Taehyung!" diye gürledi bu kez Yoongi. "Doğru konuş onunla!"
"Ah pardon." Çocuk Jungkook'un kolunu tutup onu ayağı kaldırdı. "İlk aşkına laf ettim, üzgünüm." Hoseok'a baktı. "Eve gitmelisin. Çok yoruldun."
Taeyang, yapılan saygısızlıkları görmezden geliyordu. Dikkatini Victory'nin konuştuğu kişiye çevirdi. "O kim?" diye sordu, merakla.
Yoongi bir süre, boş gözlerle Hoseok'a baktı. "Victory'nin adamı sadece."
Hoseok, ağlamamak için derin bir nefes aldı. "Evet, öyle. Adım Hoseok. Ben... Hiç kimseyim."
Taeyang o kadar emin değildi. "Seni daha önce görmüş gibiyim."
"Gwangju vatanımdır. Orada görmüşseniz eğer inkar edemem."
Taeyang kararsızlıkla başını salladı. "Orada hiç bulunmadım."
"Birine benzettiniz o zaman." Çocuk ayaklandı. "Ben gideyim." Namjoon'a baktı. "Kahveni sonra içerim, Monster."
Taeyang ona elini uzattı. "Memnun oldum."
Hoseok eli bir süre süzdü. Az önce Yoongi'ye dokunmuş, bundan sonra da büyük ihtimalle dokunacak olan eli bir süre izledi. Onu kırmak istiyordu. Onu parçalara ayırmak istiyordu ama sakin kalmak zorundaydı. Bir hiç kimseydi, Yoongi'nin gözünde sikip attığı bir fahişeydi. Emirleri yerine getirmekten başka çaresi olmayan bir emir eriydi. Duygu hissetmemeliydi. Kızmamalı, sevmemeliydi, yoksa görevi zarar görürdü.
Eli yavaşça sıktı. "Ben de memnun oldum." diyerek yalan söyledi. "Şehre hoş geldiniz."
"Bıraktığım gibi değil, Seok." Adam konuşkandı. Hala elini tutuyordu. "Kardeşler arasındaki kavga şiddetlenmiş." Durdu ve kaşlarını çattı. "Neden titriyorsun?"
"Ben..." Hoseok çığlık atarak kaçmamak için kendini sıkıyordu. "Ben sadece... Sanırım hastalanacağım."
"Bünyen zayıfa benziyor. Kendine dikkat etmelisin. Bu mevsimler hastalık zamanları."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN PİÇLER ŞEHRİ
FanfictionBurası normal bir şehir değil. Burası acıyla, tehditle ve kanla süslendi. Herkes intikam istiyor. Herkes birbirini suçluyor. Çeteler, hiç olmadıkları kadar öfkeliler. Çeteler, güç istiyorlar. Küçük bir çetenin lideri olan Kim Taehyung, unutamadığı g...