ALTIN HABER

3.6K 310 258
                                    




Taehyung temizlik işlerini yaptıracak acar bir oğlan buldu, her şeyi kibarca onun başına yıktı ve Jungkook'u görebilmek için harekete geçti. Dün gece Monster'ın yanına gitmeyeceğinin elbette farkındaydı. O da Hoseok'u arayıp ona Jungkook'u evine götürmesini söylemişti, sonra dönüp Jimin'e kızmıştı.

Hem de fazlasıyla.

Bazen Jimin'in tavırlarını sorumsuzca buluyordu. Eğer onun yanlarında olmasını isteseydi elbette çağırırdı ama istememişti. Jimin bunu bilmesine rağmen bir anda ortaya çıkıyor, gereğinden fazla şey öğrenmeye çalışıyor ve en küçük bir terslemedi küsüp gidiyordu.

Taehyung çabuk sıkılırdı. Jimin bunu hala öğrenememişti.

Küçük çetelerden birinin liderinden Jungkook'un resim odasında olduğunu öğrendi. Yanına giderken heyecanlı ya da gergin değildi. Gereksiz bir umursamazlık yaşıyordu. Onu görünce kafasındaki planları ona anlatacak, onu ikna edecek ve geldiği gibi umursamazlıkla geri dönecekti.

En azından planı buydu.

Ne zaman ki Jungkook'u elinde bir fırçayla, tek başına bir tuvalin önünde gördü, o zaman kalbi tekledi. O ana kadar yaşamadığı bir heyecan dalgasıyla sarsıldı ve elini kalbine koymak zorunda kaldı.

Yaralı, diye düşündü. Merhamet ediyorum. Bu yüzden.

Bedeninin böyle tepki vermesi için başka bir neden göremiyordu.

Taehyung kapıyı nazikçe kapattı. Jungkook o kadar dalgındı ki geldiğini duymadı. Pencerenin önünde, yüzü bahçeye bakacak şekilde tuvaline fırça darbeleri atıyordu. Kendinden emindi. Özgür görünüyordu. Ceketi yoktu. Manşetlerini dirseklerine kadar kıvırdığı gömleğinin birkaç yerinde farklı renklerde boya izleri vardı. Hava tiner kokuyordu. Taehyung havayı iyice ciğerlerine çekti ve çocuğa yaklaştı. Sakin ol. İşte, kalbi bir kez daha teklemişti. Sakin ol, V. Tanrı aşkına, ne saçmalıyorsun? Bu heyecan da neyin nesi?

Jungkook bir at portresinin boynunu kahverenginin en koyu tonuyla boyarken Taehyung derin bir nefes aldı. "Bayağı beceriklisin." Jungkook yerinden sıçradı ve iri gözleriyle ona baktı. "Korkuttum, kusura bakma." Taehyung fazla nazikti. Bu yüzden kendine kızdı ve kaşlarını çattı. "Bugün Jimin'in yanına oturmamışsın. İyi arkadaştınız ama." Jungkook cevap vermedi. Yüzü mahcup ve çekingendi. "Tamam, başta ben dedim ama... Sonra kararım değişti, biliyorsun. Ondan neden kaçıyorsun? Etrafındakilerden de kaçıyorsun gerçi. Sen hep kaçar mısın?" Çocuk inatla cevap vermiyordu. Taehyung tekrar resme baktı. "Namjoon çok beceriksizdir, sen nasıl böyle oldun?"

Jungkook elleri titreyerek resmine geri döndü. Ondan korkuyor muydu? Pek sayılmazdı. Ona kızgın mıydı? Her saniye kızgınlığı azalıyordu. O zaman neden böyleydi? Eli ayağı birbirine dolanmıştı. Resme bir fırça darbesi daha atarsa her şeyi batırabilirdi. Bu yüzden boyamaktan vazgeçti.

"Hoseok'ta kaldım." Diye mırıldandı, hala tuvale bakarken. Sesi tereddütlü çıkmıştı. Taehyung'a karşı ne hissetmesi gerektiğini çözemiyordu. Kızgın olmalıydı, ona bağırmalıydı. Belki de ondan uzak durmasını söylemeliydi ama tuhaftır ki bunun olmasını da istemiyordu.

Hem ona güvenmiyordu, hem de dünyadaki en güvenilir insan oydu.

Konuşması Taehyung'ı mutlu etmişti. Acaba ne hissediyordu, Taehyung öğrenebilmeyi çok isterdi. Ona göre davranırdı o zaman. Hayatı boyunca herkesin yüzüne göre muamelede bulunmuştu. Mutluluk bekliyorlarsa mutlu gözükmüş, üzülmesi gerekiyorsa üzülmüştü. Ama bu duygular hiçbir zaman içinden gelenler olmamıştı. Şimdi Jungkook'un yüzünden beklentisini çıkartamamak Taehyung'ı enteresan bir karmaşaya düşürmüştü. Bu durum sonucunda kendi gibi davranması gerekirdi ve o, hayatında yalnızca Seokjin'in yanındayken kendi gibi davranmıştı.

ALTIN PİÇLER ŞEHRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin