Youngjae, içini kemiren bir hisle, topluluğun arkasında durmuş, ortadaki masaya bakıyordu. Elindeki bardağı döndürdükçe döndürürken Hoseok'un yaşadığı zorlukları az çok tahmin edebiliyordu. Bu şehirden uzaktayken Hoseok'u dinlediğinde işler bu kadar karışık gelmemişti ama şimdi baktığında, herkesin, özellikle de eski dostu V'nin bir ölüm kalım savaşının ortasında sağ kalmaya çalıştığını görebiliyordu.Tüm bunlar, çılgıncaydı.
İki sene önce, buradan çekip giderken işlerin bu kadar karışacağını hayal dahi edememişti. O zamanlar şehirdeki herkes sessiz sedası işini yapardı ve Kardeşler şimdikine nazaran fazlasıyla usluydu. Ama V, hepsinin yuvasına birer çomak sokuvermişti ve bununla kalmayıp yuvalarını yakmak istiyordu.
Gerçi, patronlarının istedikleri de buydu.
Youngjae'ye özgürlük savaşıyla ilgili ilk teklif geldiğinde Jin'in ölümünden önceydi. Patronları, şehirdeki çete işlerinden en büyük payı kapan insanlardı ama yine de bunu gözardı edip şehrin değişmesi gerektiğini söylüyorlardı. Youngjae bu fikri çılgınca bulmuştu. Onunla dalga geçtiklerini sanmış ve teklifi getiren kişiye dakikalarca gülmüştü. İşin ciddiyetini anladığında ise bu yolda olmanın kötü olmayacağını düşünmüştü. Çünkü şehirdeki herkes, her ne kadar bu sisteme alışmış olsa da, buradan şikayetçiydi.
Şimdi masada oturan V'ye baktığında onu bir devrim kahramanı olarak görüyordu. Eskiden Taehyung küçük psikopatlıklar dışında sakin bir çocuktu. Kimsenin işine karışmazdı. Onun için hiç kimse uğraşılmaya değmezdi. Jin'e olan tutkusu yüzünden çetelere girmişti, yine bu yüzden kovulmuştu ve Jin, o kovulana kadar farkına varmadan onu bir devrimci olarak büyütmüştü. İşler tuhaftı.
Bobby, Jin'in samimi bir dostuydu. Jin'in hayallerini resmedebilen tek insandı. Jin de ona Taehyung'ın fikirlerindeki değişimi anlatmıştı. Onun şehri değiştirebileceğini, bir çocuk olarak düşünülmemesi gerektiğini söylemişti.
Aslında hepsi, sadece çocuktu. Bu işlere kalkışmamaları gerekiyordu. Sevgili yapmalı, kafelere gitmeli ve az olan harçlıkları için aileleriyle kavga etmeliydiler.
Ama şimdi, on yedi yaşındaki ergenler, birilerini öldürüyorlardı ve şehir bunu olması gereken bir şeymiş gibi kabul ediyordu.
"Parfümün... Aynı..."
Youngjae, daldığı düşüncelerinden bir anda uzaklaşıp içini titreten kişiye döndü. Jaebum çekingen bir tavırla ona bakıyor, ne diyeceğini bilemiyordu. Adamın elleri birbirine geçmişti, gözleri Youngjae dışında her yere bakıyordu ve konuşacak bir konu bulabilmek için kendini zorluyordu.
Youngjae'nin dava için vazgeçtiği en büyük bedel, Jaebum'du.
Ona sevgiyle baktı. "Seviyorsun diye, değiştirmedim."
Adam gülümsedi. Öylesine bir gülüştü. Çünkü ona inanmamıştı, alay ettiğini düşünmüştü. "Ne zaman geldin?"
"Bugün."
"Neden haber vermedin?"
"Ani oldu." Çocuk hemen bir mazeret bulmuştu.
"Niye..." Jaebum sonunda gözlerine bakabildi. Hayatındaki tek zaafı karşısında duruyordu. "Niye gittiğin yerden hiç yazmadın?" Sesi sitemkardı.
Youngjae geçmişini düşündü. İki yıldır her gece Jaebum'u hayal ediyordu. İki yıldır onu özlüyordu ve iki yıldır bir kanun kaçağıydı. Ona yazamazdı. "Öyle olması gerekti."
"Beni özlemedin mi?" Jaebum'un sesi titredi ve bu yüzden kendinden nefret etti. Ama umurunda değildi. "Beni hiç özlemedin mi? Neden arkanda kocaman bir soru işareti bırakıp siktir olup gittin? Adam akıllı bir açıklama bile yapmadın. Ama şimdi geldin. Neden?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN PİÇLER ŞEHRİ
FanficBurası normal bir şehir değil. Burası acıyla, tehditle ve kanla süslendi. Herkes intikam istiyor. Herkes birbirini suçluyor. Çeteler, hiç olmadıkları kadar öfkeliler. Çeteler, güç istiyorlar. Küçük bir çetenin lideri olan Kim Taehyung, unutamadığı g...