ALTIN ÖLÜ

2.9K 248 400
                                    










Lee Taemin, her zamanki gibi odasında zaman geçiriyordu. Yatağının yanına çökmüştü ve Minho'yu hayal ediyordu. Onu çok özlemişti. Sevgilisini bir kez daha görebilmek ve ona tekrar dokunabilmek için pek çok şeyden vazgeçebilirdi.

Gerçi, vazgeçecek neyi kalmıştı ki?

Hem artık kirliydi, Minho onu kabul eder miydi ki? Başkasının dokunduğu tenine dokunurken ondan iğrenmez miydi? Kendine temiz, baktığı zaman suçluluk duymayacağı bir sevgili edinmez miydi?

Hayır. Hayır. Hayır.

Minho yapmazdı. Minho onu tüm günahlarıyla, kiriyle ve çaresizliğiyle kabul ederdi. Ona yine gülümser, yavaş yavaş tüm yaralarını sarar ve sırf Taemin mutlu olsun diye tüm acılarını kalbine gömerdi. Çünkü Minho sevmenin ne demek olduğunu biliyordu.

Taemin iç çekti. Bu iki farklı düşünce arasında sıkışıp kalmıştı. İçinde bir buhran yaşıyordu ve onu kurtarabilecek tek kişi olan sevgilisi uzaklarda, ondan ayrıydı.

Bir de Kai vardı.

Taemin bu güne kadar kimse için kötü düşünmemişti ve hep affedici bir insan olmuştu. Kai'nin düzelebileceğine kalpten inanmıştı. Biraz merhametin açamayacağı kapı yoktu sonuçta.

Ama artık yanıldığını hissediyordu. Kai iflah olmayacaktı. Tecavüzlerine devam edecek ve bundan utanç duymayacaktı. Az önce olduğu gibi, birilerine duyduğu tüm öfkeyi Taemin'den çıkaracak, ona zorla sahip olacak ve onu dövecekti.

Çünkü Kim Kai, şeytanın şekil bulmuş haliydi.

Taemin zorlukla çöktüğü yerden kalktı. Kai'nin menileri bacaklarının arasından akarken arkası yine zonklamaya başladı. Elinin tersiyle burnundaki kanı sildi, göğsündeki ısırık izlerini okşadı ve karnındaki çakı kesiklerini gereksiz bir sessizlikle kabullendi.

Olabildiğince yavaş bir duş alıp giyindiğinde kapısı tıklanmıştı.

Yine Kai miydi? Taemin'in kalbi korkuyla atıyordu. Bedenindeki her yara sızlıyordu. Tanrıya, o olmaması için yalvardı. Sadece huzurlu bir uyku istiyordu.

"Gelin." Bağırmaktan kısılan sesi fazla çatallıydı ama gelen kişi duymuştu. Ya da reddetse de umursamayacaktı.

Oh Sehun, kapı aralığında, gerçeklerin aksine vakur bir edayla belirdi. Dalgın görünüyordu. Ya da mahcup. "Nasılsın?"

Taemin şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. Bunu beklemiyordu. "Neden soruyorsun?"

Sehun yutkundu. Odanın kapısını kapatıp ona yaklaşırken üzgün görünüyordu. Taemin'in karşısında durdu ve ona merhametle baktı. "Olanlar için... Üzgünüm."

Taemin yalan söyleyip söylemediğini anlamak için gözlerine bakıyordu. Sehun ne gözlerini kaçırdı, ne de onu haklı çıkaracak bir emare gösterdi. Sadece baktı. "Başından beri üzgün değildin, neden şimdi üzgünsün?"

"Bilmiyorum." Sehun kendi yüzünü avuçladı. Bir süre etrafına bakınıp tekrar çocuğa dönerken şaşkın ve hatta korkmuş görünüyordu. "Çığlıklarını duydum."

Taemin reddetti. "Bundan önce de duymuştun."

"Ben..." Çocuğu omuzlarından yakaladı ve dolan gözlerle ona baktı. Taemin sanki Sehun'a dokunsa adam ağlayacaktı. "Ben artık katlanamıyorum. Vicdanım rahat değil." Sesi titredi. Fısıldadı. "Gitmeni sağlayacağım."

Taemin'in şaşkınlığı sürüyordu. "Ne?"

"Buradan gideceksin. Ben odadan çıktıktan on dakika sonra, sen de çık. Koridorun sonundaki asansöre binip çıkış katına git. O asansörü neredeyse kimse kullanmaz. Bir kapüşonlu giy. Kendini olabildiğince gizle. Asansörden inince sol tarafta mutfak var. Mutfağın dışarıya açılan kapısından çık. Kimse sana engel olmayacak." Sehun son kez çocuğun gözlerine baktı. "Özür dilerim. Her şey için." Ve hızla odadan çıktı.

ALTIN PİÇLER ŞEHRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin