ALTIN KURŞUN

2.4K 251 669
                                    




Diğer bölümlerden daha uzun oldu. İnşallah sıkılmadan okursunuz. Kontrol edemedim çünkü bu bölüm için heyecanlıyım. Keskin sahne geçişleri ve saçma cümleler olabilir, affedin. İyi okumalar :)






Park Jimin, Ölü Bogum'un malikanesine gittiğinde yaptığı ilk iş Taehyung için dua etmekti. Başına bir şey gelmemesini dilemiş, eğer bir Tanrı varsa sesini duymasını ummuştu.

İkinci iş ise Sebastian'la münakaşaya tutuşmaktı.

"Bay Park öldü mü?" Yaşlı adam ağlıyordu. Elinde, kenarları oyalı beyaz bir mendil vardı ve durmadan akan gözyaşlarını silmekten mendilde ıslak izler bırakmıştı. "Onu öldürdüğünüze inanamıyorum. Daha beni evlendirecekti."

Jimin geniş salondaki ihtişamlı koltuğa oturdu. Gözlerini devirmemek için kendini zor tutuyordu. "İstersen istifa edebilirsin, Sebastian. Ama eğer soruma cevap verirsen seni evlendiririm."

Adam burnunu çekti. "Ah acım azalmıyor ama sizinle anlaşmaya varabilirim." Durdu. "Sorunuz neydi?"

Jimin işte bu kez gözlerini devirdi. "Bir mektup. Bogum'un elinde bir mektup gördün mü? Elindekileri nereye saklıyor?"

"Ah, aşağıdaki arşiv odasına. Ama önemli mektupları okuyup yakar." Tekrar durdu. "Yani yakardı." Mendiliyle tekrar gözyaşlarını kuruladı.

Jimin hayalkırıklığıyla öne doğru eğildi. Elleriyle saçlarını karıştırdı ve birkaç gereksiz nefes verdi. "Demek yaktı, ha?"

"Dediğim gibi, genelde yakardı. Ama..." Durup bir an düşündü. "İki hafta önce gelen bir mektubu sanırım... Yakmamıştı." Jimin ilgiyle ona baktı. "Mektuptakilerin eğer doğruysa çok mühim bilgiler olduğunu söyledi. Elinde bir kanıtın kalması gerektiğinden bahsetmişti."

Jimin umutla ayağa kalktı. "Nereye koymuş olabilir?"

"Sanırım sekreteri IU'ya verdi. Durun onu çağırayım." Son kez burnunu çekti. "Her ne kadar canım yansa da sistem değiştiğine göre buna alışmalıyım." Arkasını dönüp uzaklaştı.

Jimin şimdiden hepsinden nefret etmişti. Kazandığı her şeyden... Bu malikaneden, elinin altındaki fahişelerden, emrindeki insanlardan... Herkesten ve her şeyden... Ama bir işe kalkıştıysa bunun devamını getirmeliydi. Bogum'u öldürmüştü. İçinde tek bir pişmanlık yoktu ama hala midesi bulanıyordu. Belki, biraz daha güçlü olursa Taehyung onu severdi. Belki pişman olur ve ona dönerdi. Bunu ummak canını yakıyordu ama başka çaresinin olmadığının da farkındaydı.

Acaba Sebastian'ın bahsettiği adam mektubu bulabilecek miydi? Onda olup olmadığı dahi meçhuldü. Peki yoksa ne yapacaktı? Bogum'un bildiklerini nasıl öğrenecekti?

Bir saate yakın, acı olduğu için içemediği viskisiyle birlikte bir haber bekledi. Sonunda Sebastian bir kadınla döndüğünde uğursuz bardağı bir kenara bıraktı.

"Adam nerede?"

Kadın güzelliğiyle bir iki adam attı. "Bir erkek mi beklemiştiniz?"

"Evet." dedi Jimin, şakkınlıkla. "Sen kadınsın." Sesi küçümser çıkmıştı. Çete dünyasında çok az kadının yeri vardı.

"Onur duyarım." dedi IU. "Ne istemiştiniz?"

Jimin birkaç saniye daha şaşkınlığını sürdürdü, sonra toparlandı. Öksürdü. "Bir mektup. Bogum'a Taeyang'dan gelen bir mektup. O nerede?"

Kadın kaşlarını kaldırdı. Yirmilerinin ortasında görünüyordu. Pembe bir döpiyes giyiyordu. İçindeki beyaz gömleğin düğmeleri itinayla iliklenmişti. Elinde bir evrak çantası taşıyordu. Şahane görünüyordu.

ALTIN PİÇLER ŞEHRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin