Min Yoongi, Jackson'a itinayla, arabasına bir zarar gelmesindense ölmesi gerektiğini anlatmış, onu arabasının yanında bırakmıştı. Okul binasına bakarken adeta bir ergen yuvasıyla karşı karşıya olduğunu düşünüyor ve bundan hicap duyuyordu. Bir an gözlerini kapattı ve gününün güzel geçmesi için Taehyung'ı görmemeyi diledi. Sadece Namjoon'un isteğiyle Jungkook'un kaydını okuldan alıp buradan siktir olup gidecekti. Jungkook inkar etse de her şeyi öğrenmiş olmalıydı. Bu yüzden de ayrıca onun beynini yıkamakla uğraşması gerekecekti. Taehyung her zamanki gibi başına bela açmaktan başka bir iş yapmıyordu.
"Düşüncelisin." Yoongi yanında yürüyen çocuğa eğreti bir bakış attı. Onu görmezden gelmeye karar vermesi saniye bile sürmemişti. Hoseok rahat bir şekilde, elleri cebinde onu izliyordu. Yoongi cevap vermeye tenezzül etmedi. Hoseok sırıttı. Gelip geçici bir sırıtıştı, öylesineydi. "Adınızın geçtiği yerde şer tohumları filizleniyor. Bu gelişinizi neye borçluyuz, yüce Suga?"
Yoongi yine sustu ve okula adımlamaya devam etti.
Hoseok önüne geçip yolunu kestiğinde okul bir anda sessizleşmişti.
Basit bir öğrenci, bir çete üyesi, Suga'nın önünü kesiyordu. Ne cesaretti ama!
Suga ona acır gibi baktı. Hoseok pek kalender görünüyordu. Sevimli ve süssüz bir okul forması, kibirden uzak, güzel bir yüzü vardı.
Yüzü gerçekten çok güzeldi. Bakışları da öyle. "Yine birilerinin hayatını karartmaya mı geldin? Umarım ucu Victory'e dokunmuyordur."
"Sendeki cahil cesareti olmalı." Etrafına baktı. Min Yoongi için fazla kalabalıktı. Sesi sakin ve keskindi: "Dağılın." Kimse lafını ikiletmedi. Herkes hızlı adımlarla yanlarından uzaklaştı. "Senin de bunu yapman gerekiyor." Sabrının dibini sıyırıyordu. "Dağılın, lafı sadece onlara değildi."
Hoseok, adamın sabrını sınadığının elbet farkındaydı ama onu okula sokmayacaktı. "Hava güzel, değil mi?" Derin bir nefes alıp yalandan gülümsedi. "Birilerini öldürmen için ideal."
Yoongi, Hoseok'un beklentisinin aksine alınmadı. "Seninle başlayabilirim."
"Benim için onur olurdu." Yoongi apansız yakasını kavrayıp yüzünü yüzüne yaklaştırınca yutkunmamak ya da gözlerini kırpmamak için büyük bir çaba sarf etti.
Ona vurmalıyım, diyordu Yoongi, kendi kendine. Onu yerden kalkamayacak hale getirmeliyim, çünkü bunu hak etti. Hoseok yolunu kesmiş ve onu oyalamıştı. Elbette dayak yemeyi hak ediyordu. Ama Yoongi yapmak istemiyordu. Hoseok'un kalkık burnu bunun için iyi bir neden olabilirdi mesela. Koyu kahve, siyaha çalan asi saçları; bir bene ev sahipliği yapan öpülesi dudakları ve korkusuz, güzel gözleri de Yoongi'nin ona zarar vermemesi için sevimli nedenler olabilirdi.
Yoongi'nin bir elinin başparmağı sertçe Hoseok'un alt dudağında gezindi. İkisi de elektriği hissetti. Birbirlerine değdikleri yerler alev alıp acıdı, gözleri bir süre birbirlerinden ayrılmadı.
Hoseok kaşlarını çattı. –Sebepsizce- kontrolünü kaybediyordu ve bundan hoşnut değildi. Gözlerini ondan çekebilseydi belki bir şeyler yapabilirdi. "Sen bir canavarsın." Sesi beklediğinden zayıf çıkmıştı. Boğazını temizledi ve tekrar denedi: "Sen bir canavarsın, Min Yoongi."
Yoongi'nin gözlerinden geçen kırıklığı gördüğüne yemin edebilirdi ama adam bunu çabucak maskelemişti. Derin bir nefes alıp Hoseok'un yakasını bıraktı ve "Vaktimi çalıyorsun." Dedi. Demek istediklerinin yakınından bile geçmiyordu bu cümle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN PİÇLER ŞEHRİ
FanfictionBurası normal bir şehir değil. Burası acıyla, tehditle ve kanla süslendi. Herkes intikam istiyor. Herkes birbirini suçluyor. Çeteler, hiç olmadıkları kadar öfkeliler. Çeteler, güç istiyorlar. Küçük bir çetenin lideri olan Kim Taehyung, unutamadığı g...