-Aşırı hüzün içerir-
Taehyung, Bobby'nin yanında geçirdiği üç haftada çok şey öğrenmişti.
İlk öğrendiği şey fazlasıyla canını yakıyordu: Şehirdeki herkes tok değildi.
Köşe bucakta kalmış evlerde, köprü altlarında ve yetimhanelerde fazlasıyla aç insan vardı. Kimsesiz yaşlılar sofralarına koyacak yemek bulamıyor, çocuklar karınlarını doyurabilmek için çalıp çırpıyorlardı. Böyle bir sistemde onları hırsızlıkla suçlayabilmek acımasızlık olurdu. İnsan yaşamak için yerdi ve onlar da insan olmalarının gereğini yerine getiriyorlardı.
Bunları öğrenmek Taehyung için çok yeni bir tecrübeydi. Hayatı boyunca hiç açlık çekmemişti. Yanında olmasalar bile ailesi onu aç bırakmamıştı. Hyunglarının yanında da yemek gibi bir derdi olmamıştı. Hatta onlardan paylaşmayı öğrendiğini bile söyleyebilirdi. Bir gün hyunglarıyla depolarında öğle yemeği yerlerken bir dilenci gelip onlardan yemek istediğinde, Namjoon hemen masadaki yemekleri beşe ayırmış ve bir parçasını dilenciye vermişti. Kendi ne kadar yiyorsa onun da o kadar hak ettiğini söylemişti. Depoya gelen herkes doyurulurdu. Bu dile getirilmemiş bir kuraldı.
Ailesi ve hyunglarında gördüğü bu açlığa duyulan saygı ona bir başka ihtimalin varlığını düşündürmemişti. Ama şimdi bakınca, gerçekler daha acıtıcıydı. Herkes lokmasını bölmeyi sevmiyordu. Herkes daha çok yiyordu.
Aynı durum giyim için de geçerliydi. Suga, kış vaktinde üşüyen bir sokak piçine çıkarıp montunu ve eldivenlerini giydirmişti. Jin de Taehyung'a, herkese sıcak tutacak bir kıyafet vermenin önemini anlatmıştı. Bu olaydan sonra girdikleri bir kavganın sonucunda, her tarafı yara bere içindeyken de şöyle bir söz söylemişti: "İnsan dayak yeyince ısınıyor, Taehyung." Gülüşü göz alıcıydı ve kendi esprisine kıkırdayarak gülmüştü.
Ama şehrin bir diğer yanında donarak ölen bir dilencinin haberini almak az rastlanan bir şey değildi. İnsanlar onlar gibi düşünmüyorlardı. Bir dilencinin bunu hak ettiğini söyleyenler de vardı. Çünkü o zengin ve güçlü değildi. Çünkü böyleleri yitip gitmeliydi.
Düşünceleri ne kadar da kirliydi.
Taehyung'ın öğrendiği diğer şey, işte tam da buydu: Şehir adil değildi.
Kendi yaşadıklarının -çeteden kovulup zulme uğramasının ve sevdiği kişiden ayrı olmasının- acımasızca olduğunu düşündüğü zamanları şımarıkça bulmaya başlamıştı artık. Büyük çeteler, onlara yan gözle bakanları bile öldürebiliyor, itaat etmeyenleri de katledebiliyordu. Taehyung hyunglarının böyle bir şey yaptıklarına hiç şahit olmadığı için, bu durum ona gerçeküstü geliyordu.
Bir insan hayatı nasıl bu kadar basit olabilirdi? Nasıl olurdu da masum, kimseye zararı olmayan insanları sırf zevkleri için öldürebilirlerdi? Yoldan geçtiği için birini katletmek de neyin nesiydi?
Şehir, sandığından daha pisti.
"Gözlerindeki sevinci gördün mü, Victory?" Bobby ışık saçan gözleriyle ona bakıyordu. Az önce çıktıkları evde dört kişilik bir aile yaşıyordu ve fazlasıyla fakirdiler. Bobby onlara yakmaları için odun ve kömür vermişti. Ailenin babası neredeyse Taehyung'ın elini öpecekti.
"Gördüm, Bobby." diye mırıldandı Taehyung. Motosikletin yanında gidip arkasında kalan yıkık mahalleye baktı. Sebepsiz bir ikilemdeydi. "Ama... Ama böyle süremez."
"Nasıl yani?" Adam kaskını eline aldı. "Ne demek istiyorsun?"
"Her gün bunu yapıyoruz ama fakirlik bitmiyor. Sistem değişmedikçe bu insanları kurtarmış sayılmayız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN PİÇLER ŞEHRİ
FanfictionBurası normal bir şehir değil. Burası acıyla, tehditle ve kanla süslendi. Herkes intikam istiyor. Herkes birbirini suçluyor. Çeteler, hiç olmadıkları kadar öfkeliler. Çeteler, güç istiyorlar. Küçük bir çetenin lideri olan Kim Taehyung, unutamadığı g...