-mini bir bölüm-
-Kris Wu'nun öldürüldüğü gece-
Kim Seokjin, uzun koridoru aşıp bir odanın kapısında bekledi. Diğer odalar boştu, çanta yoktu. İki el silah sesini duyduğunda içine dolan ağırlığı atabilmek için derin nefesler aldı ve önündeki odaya girdi.
O günden sonra, o odanın kapısını ne zaman hatırlasa, onu kabuslarından kurtaran beyaz bir ışığın eşikten süzüldüğünü hayal edecekti. Bir kapıyı aralamak, bir insanı ancak bu kadar değiştirebilirdi.
Bir beden, demir bir yatağın yanına çökmüş, oturuyordu. Odada bir dolap ve bir de komodin vardı. Fazla büyük değildi. Yer, küçük bir halı ile kapatılmıştı. Hava temiz çarşaf kokuyordu.
Oturan beden başını çevirip ona baktı. Diğer kurbanların aksine şaşkın değildi. Sadece müteessirdi. Gözleri dolmuştu ama metin olmaya çalışıyordu. "Bana kötülük yapmadılar. Hatta karısı çok iyi bir insandı. Onu da öldürdün mü?" Seokjin bir duygu barındırmayan sese kaşlarını çattı. İçeri girip kapıyı kapattı.
"Sen kimsin?" Çocuk en fazla on beşinde gösteriyordu. Elindeki kelepçenin ucu uzun bir zincirle yatağa bağlanmıştı. Seokjin tekrar etti. "Sen kimsin, dedim."
"Kadın hamileydi. Neden yaptın?" Seokjin göğsüne oturan ağırlığı yok saymaya çalışıyordu.
"Hamile miydi?" İçini kaplayan karanlığı sonraya sakladı. Bunun için sonra ağlayabilirdi. Çocuk yavaşça onayladığında dişlerini sıkıp tısladı. "Kimsin sen?"
Çocuk gülümsedi. Acı bir gülüştü. "Jung Hoseok. Seni babamın göndermemesine üzülmeli miyim, yoksa babamın adamlarından biri hamile bir kadını öldürmediği için sevinmeli miyim, bilemedim."
"Neden buradasın?"
"Sen neden buradasın? Kris Wu'yu öldürdüğüne göre Kim Kai gönderdi. Hayali çantayı ellerine teslim edeceksin, değil mi? Kan kokulu, pislik içindeki ellerine." İğreniyordu.
Seokjin biraz düşündü. Hala kapının önünde dikiliyordu. "Çanta burada yani?"
"Bunun için geldin. Çanta burada."
Seokjin daha çok düşündü. "Onu Kai'ye vermektense ölmeyi tercih ederim."
Çocuk bu kez şaşırdı. "Ona bağlı değil misin?"
"Nasıl bir insan ona bağlı olur?" Silahını beline sıkıştırdı. Çocuğun yanına çöküp zinciri kontrol etti. Sonra bileğine baktı. "Kurtulmaya çalışmamışsın."
"Dediğim gibi. Kötü insanlar değillerdi. Bana zarar vermediler."
"Sen de onlara minnet duyup kaçmaya çalışmadın, öyle mi?" Seokjin zincirle oynuyordu. Cebine sıkıştırdığı komando bıçağını çıkarıp aceleyle zincirlerden birine taktı ve onu gevşetti. Hoseok'un bileğinde sadece kelepçenin halkası kalmıştı. "Git." Dolaplara yöneldi. Açıp içindeki kıyafetleri yere döktü. Gümüş renkli bir çanta bulduğunda, hala yerde oturan çocuğa baktı. "Bu mu?" Çocuk yine yavaşça onayladı.
Seokjin Hoseok'u omuzlarından tutup kaldırdı. Çantayı eline tutuşturdu ve pencereyi açtı. Zemine yakınlardı. "Buradan çıkabilirsin." Hoseok'u çekiştirdi.
Hoseok istemeden gülümsedi. Sinirleri bozulmuştu. "Neden yapıyorsun bunu?"
Seokjin bir an kararsız kalsa da bu kısa sürmüştü. "Çünkü adalet istiyorum." Gözleri alev alevdi. "Bu çantada her ne varsa Kai ona sahip olamayacak. Hayatım üzerine yemin ederim."
"Adın nedir?"
"Kim Seokjin. Jin derler."
"Seni bulacağım, Jin. Çünkü olay burada bitmeyecek kadar karmaşık."
"Beni bul Hoseok. Çünkü bu kıyım beni mahvediyor."
Ve Hoseok gitti.
Diğer ikili tüm gece evi aramalarına rağmen çantayı bulamadılar. Köpürdüler, korktular ve evi terk ettiler.
Seokjin'in kafasında olan onlarca yakıcı plandan habersizdiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN PİÇLER ŞEHRİ
FanfictionBurası normal bir şehir değil. Burası acıyla, tehditle ve kanla süslendi. Herkes intikam istiyor. Herkes birbirini suçluyor. Çeteler, hiç olmadıkları kadar öfkeliler. Çeteler, güç istiyorlar. Küçük bir çetenin lideri olan Kim Taehyung, unutamadığı g...