Taehyung yavaşça merdivenleri iniyordu. "Biliyor musun, Hoseok?" Diyordu sakince. "Herkesin ağzına sıçmak istiyorum."Hoseok endişeyle dudaklarını yiyordu. "Victory, sakinsin, değil mi?"
"Çok." Diyerek gülümsedi adam. "Çok sakinim." Piste inip Jimin'e yöneldi. "O kadar sakin ve mutluyum ki, gökkuşağı sıçıyorum." Jimin hala arkadaşlarıyla konuşuyordu. Taehyung'dan bihaberdi. "Pembe karlar bile yağıyor."
Taehyung, Jimin'in solundan yaklaştı. Ona adımladıkça kafasındaki taşlar yerine oturuyordu. Aniden başlayan ilişkileri, çete hakkında sorduğu onlarca soru, Jungkook'u ondan uzak tutmak istemesi ve hatta bunun için attığı iftira... Tüm davranışları anlam kazanıyordu. Ama daha önemli ayrıntılar vardı.
Namjoon onu terk etmemişti, öyle mi? Namjoon onunla ilgili bir şeyler öğrenebilmek istemişti. Bunun için peşine birini takmıştı. Sonra da Jimin'e, Taehyung'la sevgili olmasını emretmişti.
Bu iyi miydi, kötü müydü, bilmiyordu.
Jimin başını, iki adım ötesindeki çocuğa çevirdi. Gülüşü yavaş yavaş soldu ve gözleri bir korku dalgasıyla genişledi. "Taehyung..." diye fısıldadı, istemsizce.
"Jimin." Dedi Taehyung, duygusuz sesiyle. Aralarındaki mesafeyi hızla kapattı ve Jimin'e sağlam bir yumruk geçirdi.
"Hey hey hey!" Bogum hızla Taehyung'ı tutarken Hoseok donup kalmıştı. Jimin yanındaki bara tutundu ve kanayan dudağına dokundu. Şokla gözleri açılmıştı ve yanakları gözyaşlarıyla ıslanıyordu.
Bogum Taehyung'ı arkadan sıkı tutarken bile ağzındaki sigarayı bırakmıyordu. Etrafını çevreleyen korumalarına baktı. "Sorun yok." Dedi onlara ve Taehyung'a döndü. Çocuk hala çırpınıyordu. Gözlerini Jimin'den ayırmamıştı. "O benim porsukum." Taehyung'ın kulağına doğru söylendi. "Hatta benim porsuk wangım. Benim olana doğru davran, Victory." Hırsla onu bıraktı.
Taehyung bir an ellerini beline koydu ve yere baktı. Sakinleşmeye çalışıyordu ama olmuyordu. Herkesi parçalamak istiyordu. Öfkeyle bağırmaya başladı, bir içki şişesini duvara fırlattı ve etrafındaki herkese ölümcül bakışlarını gönderdi. Gözleri Jimin'de takılıp kaldı. "Anlat." En derin sesiyle emir verdi.
"Önce ben anlatayım, Victory." diye araya girdi Bogum. Gözlerini deviriyordu. "Ona bir daha dokunma. O benim. On sekiz yaşından önce görevini bitirdiği için de wang namını aldı. Artık sıradan bir porsuk değil."
Taehyung Bogum'u duymuyordu. "Anlat!" Diye kükredi.
Jimin, sindiği yerden biraz doğrulup ona baktı. Gözyaşlarını siliyordu. Güçlü durmaya çalışıyordu ama bir boka yaradığı yoktu. Bir iki kez yutkundu. "Ben..." Tekrar denedi. "Benimle ilgili kısmı da merak ediyor musun?" Sesi kısık, hatta acizdi. "Yoksa sadece Monster mı?"
Taehyung gözlerini birkaç saniye kapatıp derin bir nefes aldı. "Ne istersen anlat, Jimin."
Çocuk gülümser gibi oldu. Taehyung'ı seviyordu. Lanet olsun, ona deli gibi aşıktı. Onu görmeden geçen birkaç saatinde bile onu en azından zihninden uzaklaştırmak için yalandan gülümsemiş, wanglığı için yapılan kutlamada eğleniyormuş gibi davranmıştı. Ama mutlu değildi elbette. Görevi bitmişti ve Taehyung'ı kaybetmişti. Üstelik sadece görevi bittiği için değil, bir porsuk olduğunu öğrendiği için... Ondan nefret ediyor olmalıydı. Yalan söylediğini, ihanet ettiğini, bir kepaze olduğunu düşünüyor olmalıydı. Bu Jimin'in canını çok yaktı. Taehyung için şu anda Jimin'in aşkı, üzerine düşüneceği şeyler arasında ilk sıralarda yer almıyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/115392630-288-k225995.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN PİÇLER ŞEHRİ
FanfictionBurası normal bir şehir değil. Burası acıyla, tehditle ve kanla süslendi. Herkes intikam istiyor. Herkes birbirini suçluyor. Çeteler, hiç olmadıkları kadar öfkeliler. Çeteler, güç istiyorlar. Küçük bir çetenin lideri olan Kim Taehyung, unutamadığı g...