Tekrar yağmur başlamıştı. Kim Kai'nin salonunun Amerikan tipi pencerelerine damla damla yağıyordu. Sonunda yağmur, monotonluktan sıkılınca bardaktan boşalırcasına akmaya başladı. Taehyung'ın aklına Luhan'ın dediği geldi. Tanrı işiyor.Bu süre zarfında, kimseden ses çıkmadı.
Sessizliğin sebebi, Taehyung'ın dediklerini yapamayacak olması, ona güvenilmemesi ya da dalgaya alınması değildi. Şok etkisinin sebebi, sadece basit, herkeste görülebilen insani bir şaşkınlıktı.
"Sen delirdin mi?!" diye patladı sonunda Sehun. "Ne dediğinin farkında mısın?!"
Taehyung onu görmezden geldi. Kai'nin gözlerinde bir düşüncenin gölgesini arıyordu ama adam sadece keyifli bakışlarını sürdürüyordu. Şaşkınlık bile o kadar hızlı gelip gitmişti ki, Taehyung yanlış gördüğünü düşünmüştü. "Benim adamımı öldürdü. Dün. Meydan'da. Bu yüzden onun ölmesini istiyorum."
"Çıldırmış olmalı!" Sehun parmaklarını hırsla saçlarından geçirdi. "Sikik herif!"
Kai, Taemin'in saçlarıyla oynamaktan vazgeçmemişti. Yavaşça sordu. "Yani, Suho'yu öldürmenin karşılığında, Sehun ölecek, öyle mi?"
"Evet." dedi, Taehyung. Sesi düzdü. Ayakta dikilmekten sıkılmıştı ama oturmak da istemiyordu. Sadece kusmak istiyordu.
Birkaç saniye daha sessizlik oldu. Sehun, karışık duygularla Kai'ye baktı. Niye reddetmiyordu? Niye bu yeni yetmeye haddini bildirmiyordu? Çoktan onu kapı dışarı etmesi gerekiyordu!
Hızla Kai'nin önünde çöktü ve dizlerine tutundu. Adam, duygusuz -hatta deli- bakışlarını ona çevirdi. "Kai..." Sehun'un sesi ağlamaklıydı. "Kai... Neden hayır demiyorsun? Neden onu kovmuyorsun?" Yutkundu. Ağlamak üzereydi. "Yoksa... Yoksa..." Devamını getiremiyordu.
Gök gürledi.
"Sevgili Sehun." Kai boştaki eliyle Sehun'un yanağını okşadı. Sehun bu dokunuşla gözlerini yumuverdi. "Sen benim için çok kıymetlisin. Yıllardır yanımdasın. Tüm işlerime koşturuyorsun. Eğer normal biri olsaydım, arkadaşım diyebileceğim tek insan sen olurdun." Sehun umutla gülümsedi. Kai de gülümser gibi oldu, çok kısa süreli bir mimikti. "Ama ben normal değilim."
Sehun'un gülüşü hızla soldu. Gözleri tekrar korkuya esir düştü. "Bana bunu yapma." diye fısıldadı.
"Yapsam bile kişisel algılama."
Taehyung araya girdi. Kai'nin kararsızlığını görüyordu. Adam teklifini çok cazip bulmuştu. "Suho, dün iki yeni araba aldı." diye konuşmaya başladı. Ders anlatır gibiydi. "Biri gri bir jeep, diğeri kırmızı bir spor araba. Cl'in bölgesinde altı tane evi var. Bunun yanında tapusu üzerinde olmayan ama onun kullandığı iki yer daha biliyorum. Sürekli belgesel kanalları izliyor. Sabahları kahvaltıda sekiz çeşit peynir yiyor. Yemeklerini önce Tao tadıyor çünkü adamın kanı hızlı aktığı için zehir varsa çabuk etki edeceğine inanıyor."
Kai hıhladı. "Buraya da sızdın mı?"
Taehyung sırıtmamak için kendini zor tutuyordu. Kai'nin gözlerindeki küçük hayranlığı yakalamış, sesindeki merakı -ve belki de endişeyi- hissetmişti. İyi iş ama yeterli olmayacak. "Faydasız olmasına rağmen buraya da sızdım, evet. Kaç araban ve evin olduğu, kimleri siktiğin gibi konular pek işime yaramıyor. Fakat ulaşabildiklerim bunlar."
"Onlara herkes ulaşıyor." Kai durdu. "Ya da şöyle söyleyeyim, onlara ulaşıyorsunuz çünkü izin veriyorum. Her şeyi saklamak oldukça zahmetli."
"Bilirim, Kai. Bilirim." Taehyung neredeyse sabırsızlanarak bir cevap vermesini söyleyecekti ama vazgeçti ve sadece sustu. Taemin'le göz göze geldi. Çocuk ona dikkatle bakıyordu. Gerçekten de ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN PİÇLER ŞEHRİ
FanfictionBurası normal bir şehir değil. Burası acıyla, tehditle ve kanla süslendi. Herkes intikam istiyor. Herkes birbirini suçluyor. Çeteler, hiç olmadıkları kadar öfkeliler. Çeteler, güç istiyorlar. Küçük bir çetenin lideri olan Kim Taehyung, unutamadığı g...