ALTIN KONUŞMA

2K 229 171
                                    




Seokjin arabayı yolun kenarına çekip karşısındaki nehre bakarken Taehyung da sakince akan suyu izliyordu. Saat gece yarısını çoktan geçmişti ve havada uğursuz bir karanlık vardı. Taehyung Seokjin'e kızgındı, kırgındı ve öfkeliydi. Karanlıktan bir farkı yok gibiydi.

"Ne konuşacağız?" diye ters ters sordu, sessiz geçen birkaç dakikadan sonra.

Seokjin bir süre sessiz kaldı. "Biliyor musun, bu konuşmayı defalarca kez yaptım." dedi sonra. "Aynaların karşısında, sanki karşımda siz varmışsınız gibi konuşurdum. Rüyalarımda Namjoon'a, Yoongi'ye, Jungkook'a ve sana sürekli mazeretlerimi anlatırdım."

Taehyung derin bir nefes aldı. Kızmak, dağıtmak, içinde bulundukları bu arabayı yakmak istiyordu ama kendini sakinleştirdi. Bu saatten sonra göstereceği öfke, ona hiçbir şey kazandırmayacaktı. Daha da önemlisi, Jungkook'u kaybedebilirdi. "Ne yaptın iki yıl boyunca?" diye sakin bir sesle sordu. Ses tonu, içinde bulunduğu ruh haline fazlasıyla tezattı.

Seokjin işte bu sakinlikten güç aldı. Gülümser gibi oldu ama derhal vazgeçti. "Hayali çantadaki tüm senetleri, kayıtlı oldukları ülkelere giderek bozdurdum." Hızlıca açıklamaya başladı. "Kolay olmadı. Hiç kolay olmadı. Kimi senedin karşılığı eski bir mafyanın elindeydi, adamı bulduğumda parayı vermesine ikna etmem uzun sürdü. Kimilerini bu yüzden öldürdük. Bazı kağıtlar çekti. Bankalara bozdurmak için kılık değiştirmem ve lanet olası Kai ya da Suho gibi davranmam gerekti. Otuza yakın ülkede, iki yüzden fazla yerde gezdim. Binden fazla insanla irtibat kurdum. Dragon mirasını, çok sağlam bir yapboza çevirmişti. Yapbozu tamamlamam iki senemi aldı."

Taehyung başıyla yavaşça onayladı ama neyi onayladığını dahi bilmiyordu. "Buraya hiç geldin mi?"

"Hayır, hiç gelmedim. İntihar olayından kısa bir süre sonra şehri terk ettim ve ancak dün dönebildim."

Taehyung yüzüne bakmıyordu. Nehri izliyordu. Yüzü durgun ve mimiksizdi. "Beni kovduğun gün, ciddi miydin?"

Seokjin kaşlarını çatıp etrafına bakındı. Bu soruyu beklemiyordu çünkü konuşacakları daha önemli konular vardı. Ama Taehyung o gün için hala kırgındı. "Mecburdum, Tae. Eğer kalmanı isteseydim Namjoon seni öldürürdü. Ben seni hep Jungkook gibi gördüm. Sana zarar gelmesini istemedim."

Kardeşim gibi seviyorum, Namjoon! Anlasana! Kardeşim gibi!

Taehyung aklına gelen sahne ve sözlerle öfkeli bir gülüş takındı. "Evet, kardeşin gibi." Durdu. "Bir kardeşin olduğunu bana niye söylemedin?"

Seokjin elini uzatıp Taehyung'ın çenesini tuttu ve yüzünü kendine çevirdi. Gülümsüyordu. "Çok saçma gelecek ama söyleyeceğim. Seninle ilk konuştuğumuz gün, bana Jungkook'u hatırlattın. Sebepsizce senin yanında onu gördüm. Sanki doğmadan önce sizin birlikte olduğunuzu görmüşüm de, seninle karşılaşınca bunu hatırlamışım gibiydi. Sana güvendikten sonra şöyle düşündüm: 'Taehyung bana sadece hayran. Eğer Jungkook'u görseydi ona aşık olurdu. Onu Jungkook'la görüştürmeliyim.'" Taehyung'ın gözlerine dikkatle baktı. Gülüşü anılarla istemsizce soldu. "Jungkook'u yanımıza çağırmaya karar vermiştim ama işler istediğim gibi gitmedi. Senin olayın, sonrasında Kai'nin tehditleri, Kris Wu'nun ölümü... Her şey çok ani gelişti." Dolan gözlerine inat tekrar gülümsedi. "Hoseok'u Kris Wu'nun evinde bulmuştum. Hayali çantayla birlikte. Senin kadar küçüktü, Tae. Senin kadar tazeydi. O anda da sen belirdin orada sanki. Onu kurtarırsam seni de kurtarırmışım gibi hissettim. Hala bazen düşünüyorum, onunla karşılaşmasaydım neler olurdu? Çantayı Kai'ye götürürdük ve bu onu daha yenilmez yapardı herhalde."

ALTIN PİÇLER ŞEHRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin