Jung Hoseok, güzel uykusundan bir mesaj sesiyle uyandığında sabahın erken saatleriydi. Nisan, her zamanki kadar esprili davranmış ve gece boyunca kısa yağmurlarla şehri yıkamıştı. Altın Piçler Şehri, içinde dönen tüm kötülüklere ve ölümlere rağmen, toprak ve bahar kokuyordu. Sakuralar çiçeklerini açmış, yeşillikler ise fırsat buldukları her yerde yeşermeye başlamıştı.Ama Jung Hoseok, Min Yoongi'nin sıcak kollarından zorlukla ayrılıp gelen mesajı okuduğunda, baharın güzelliklerini göremeyecek kadar kaygılıydı. İkisinin de göğsü çıplaktı. Yatak, Hoseok'un öfkeli kurtulma çabaları yüzünden biraz dağılmıştı. Yoongi huzurla uyuyordu ve fazlasıyla sevimli görünüyordu.
Hoseok ona uzun uzun baktı. Güzel yüzünü izlerken kendi dudaklarında bir gülüş belirdi. Sonunda ses çıkartmadan ve onu uyandırmadan yataktan kalktı, kıyafetlerini asansörde giyinmeye karar verdi ve Yoongi'nin arabalarından birinin anahtarını vestiyerden aşırarak sessizce evden çıktı.
Yolda gelen mesajı uzun uzadıya düşündü. Belki de saçma bir hamleydi. Belki de gitmemeliydi. Ama Yoongi'yi hayal kırıklığına uğratma düşüncesi onu telaşlandırıyordu. Mesajı açıp tekrar okudu:
"Bay Jung, Ben Taeyang. Şu anda Suga ile ne yaptığınızı bilmiyorum, biraz kıskançlık damarım kabarmış olabilir. Sizi bizimkilerin eski deposunda, bir saat sonra bekliyor olacağım. Umarım gelirsiniz. Çünkü gelmezseniz, önce hakkınızdaki her şeyi Suga'ya anlatacağım, sonra da bizzat gerçek patronunuzun yanına uğrayacağım.
Not: Öldürmek için tabii.
Sevgiler"
Hoseok derin bir nefes alıp yoluna devam etti. Taeyang denen adam ne istiyordu? Gerçek patronunu tanıyor muydu? Adamın aklında neler gizliydi? Lanet olsun! Hoseok küçük balıktı, onunla ne işi olurdu ki!
Çocuk, ilk karşılaşmalarında adamın yüzünde beliren heyecanı hatırlayıverdi. Elbette Hoseok'u tanıyordu. Buraya, her şeyi öğrenerek gelmişti ve bir köşeye atılmamak için bildiklerini yavaş yavaş Kim Kai'ye sunacaktı.
Ama neden Hoseok'u çağırıyordu?
Bir anlaşma isteyecek.
Hoseok öfkeyle direksiyona geçirdi. Herkes çıkarı için anlaşma istiyor, tehdit ediyor ve adam öldürüyordu. Artık tüm bunlar ona fazla gelmeye başlamıştı.
Depoya geldiğinde arabayı çabucak park etti. Beş dakika erken gelmişti. Ortalıkta Taeyang'ın gölgesi bile yoktu. Biraz bekledi.
Adam tam beş dakika sonra, bir jeeple deponun önünde durdu. Arabadan indi ve bir elma yiyerek yıkık depoya girdi. Hoseok'un gergin yüzüne oranla, gülümsüyordu.
"Hoş geldin." dedi, elmadan kocaman bir ısırık aldıktan sonra. "Gelmezsin sandım." Sözleri ve tavırları kibardı ama ağzındaki elma parçaları o konuştukça etrafa saçılıyordu.
"Neden çağırdın?"
Adam duymazlıktan gelip etrafına bakındı. Duvarları inceledi, yıkılmış merdivenleri süzdü. "Burada çok anımız var." dedi, iç çekip. "Suga ve ben, tam şurada sevişmiştik." Parmağıyla bir köşeyi gösterdi. "Hep azimli çocuklardı onlar. Her biriyle çok fazla anım var. Suga apayrı tabii." Bir ısırık daha.
Hoseok, göğsünde peyda olan acıyı görmezden geldi. "Neden buradayız?" Dişlerini sıkıyordu.
Taeyang biraz düşündü. Yerdeki bir taşa vurdu. "Anılar seni etkilemiyor mu, Jung Hoseok? Yoksa ezeli biri olduğun için, anıların yok mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN PİÇLER ŞEHRİ
FanfictionBurası normal bir şehir değil. Burası acıyla, tehditle ve kanla süslendi. Herkes intikam istiyor. Herkes birbirini suçluyor. Çeteler, hiç olmadıkları kadar öfkeliler. Çeteler, güç istiyorlar. Küçük bir çetenin lideri olan Kim Taehyung, unutamadığı g...