Grup isimlerini ezberlemek zorunda değilsiniz, zorluk yaşatmayacağım. :*
Park Sandara, akşam yemeğini peyderpey kaşıklarken, durgun ve sakin idi. Yemeğiyle biraz oynadı, erişteleri itekleyip durdu ve nihayet bu gereksiz gayretten vazgeçti. Kaşığını, kasesinin altındaki mavi desenli çini tabağa bırakırken "Zevkle yiyeceğimi düşünmüştüm." diye mırıldandı ve bu masum, umut dolu lafına gülümsedi.
"Yemelisin." dedi, Do. "Yoksa hastalanacaksın." Yüzü her zamanki kadar ifadesizdi ancak Sandara onun için endişelendiğini bilecek kadar onu tanıyordu.
Kız bir kez daha acı bir gülüş takındı. Sağındaki Do ve Xiumin'e, solundaki Minzy ve Chen'e baktı. Chen, kızın içinde bulunduğu hüsrandan mıdır, yoksa hep takındığı kendi melankolik havasından mıdır, bilinmez, gözyaşlarına boğuldu. Dudaklarının arasından bir hıçkırık kaçtı. "Ölmek istiyorsunuz, Dara. Biliyorum. Si- Sizi tanıyorum."
Minzy gözlerini büyüttü. "Hayır." Uzanıp sahibinin elini tuttu. "Bunu size yakıştıramam."
"Yakışacak ne kaldı ki?" Sandara ellerini kucağında birleştirdi ve bir müddet parmaklarıyla oynadı. Ama bu duruş fıtratına tersti. Bu sebeple ellerini masanın üzerine çıkarttı ve parmaklarını birleştirdi. "Annem sessiz, sakin bir kadındı. Babama fazlasıyla aşıktı. Eğer aşık olmasaydı, bunca acıya katlanmaz ve acıları yüzünden ölmezdi. Babam, büyük hatalar yaptı. Bir çete şehri kurdu ve Kai'nin sağ kalmasına izin verdi. Kris belki yaşasaydı, her şeyi değiştirebilecek kadar zeki ve güçlüydü. Ama ilk kurban giden o oldu. Suho bana her yaz saçma sapan hediyeler gönderirdi. En son vintage, berbat bir mayo göndermişti. Onu asla giymedim. Ablam karakterimi hiç sevmezdi. Beni uçarı ve şımarık bulurdu ama ailesi olabilecek tek kişi bendim, bu yüzden beni yanına aldı ve bana katlandı. Ve Kai..." Bir an durup hepsinin yüzüne bir kez daha elemle, kaygıyla baktı. "Kai şeytanın ta kendisiydi. Kötü birisi olmak için yaşadıklarımıza suç atabilir miyiz? Kötü biri olarak mı doğarız yoksa şartlar mı bizi bu hale getirir? Kai'nin bir bebekken bile masum olmadığını, sadece gücü yetmediği için uyuyor numarasını yaptığını düşünmem, beni kötü bir kardeş yapar mı?"
Nihayet Xiumin konuştu. Şakacı ve alaycı tavrından eser yoktu. Laubali de değildi. Sadece durgundu. "Biz kötü insanlar mıyız, Dara?"
"Hayır." diye reddetti Chen, şiddetle. "Kötü olan Kai'ydi."
"Uzun, çok uzun bir süre kötülüklerine göz yumduk. Dünyanın neresinde olursa olsun, zulme susuyorsan, ona ortak oluyorsun demektir. Ablam Kai'ye uzun yıllar karşı koymadı. Ve bedelini, bir sicimle boğularak ödedi." Zoraki gülümsedi, dudaklarını dişledi. Gözünden bir damla yaşın kayıp gitmesini engelleyemedi. Ablasının ölmesini de böyle engelleyememişti. Nefesleri sık ve kesik kesikti. Verdiği karar ona ağır geliyordu. "Ben ölmeye karar verdim."
Elçiler karşı gelemediler. Çünkü amaçsızlık zihinlerini ele geçirmişti. Hayatları boyunca bir insan için yaşamışlardı. Hayatlarını ona adamışlardı. Eğitilen bir köpekten farkları yoktu. o kadar bağlanmışlardı ki kendi akıllarını görmezden gelmişler, karar verebilmeyi bile unutmuşlardı. Bu bir an için Xiumin'e çok saçma geldi. Neden yaptığını sorguladı. Neden tüm hayatını aşık dahi olmadığı bir kadına adamıştı? Cl eğer ona Chen'i öldürmesini söyleseydi bunu bile yapardı. Çünkü ondan başka tutunacak dalı, itaat edecek kimsesi yoktu.
Ve Cl de gitmişti.
Xiumin gülümsedi. "Hangi yolu seçtin? Sana eşlik etmek isterim."
Chen dudak büktü. "XiuXiu. Sen ciddi misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN PİÇLER ŞEHRİ
FanfictionBurası normal bir şehir değil. Burası acıyla, tehditle ve kanla süslendi. Herkes intikam istiyor. Herkes birbirini suçluyor. Çeteler, hiç olmadıkları kadar öfkeliler. Çeteler, güç istiyorlar. Küçük bir çetenin lideri olan Kim Taehyung, unutamadığı g...