Saatler ilerledikçe küçük odanın içindeki çocuk neredeyse her dakikada bir esnemeye başladı. Gözlerinin içi kanla dolmuş, kafasını bile zar zor dik tutuyordu. Göz kapakları kapanmak için uğraşıyordu. Buna rağmen çocuk, elindeki kitabı okumak için beyniyle yoğun bir savaşa girmişti.
Duvarın asılı olan saatin her ses çıkışında çocuğun gözleri biraz daha kapanmak için zorlanıyordu.
Kapının kolundan çıkan ses bir anda çocuğun gözlerini açmıştı. Kapı gıcırdayarak açılmaya başladı. Kapıdan çıkan ses duvarlarda yankılanıyordu, sanki sonsuza kadar sürecekmiş gibi.
"Mete! Saat geç oldu, artık yat! Yoksa yarın okula geç kalacaksın."
Mete uykulu gözlerini elleriyle ovup tekrar açmak için uğraştı. Ne kadar ovsa da artık gözleri dayanamamış, tamamen kapanmaya başlamıştı.
Annesi odadan çıkınca o da oturduğu sandalyeden sendeleyerek kalktı ve yatağına doğru yürümeye başladı. İki adımlık yol, şimdi onun için yüz adımlık yol gibi geliyordu. Arada bir dengesini kaybediyor, kendisine en yakın olan eşyalara tutunmaya çalışıyordu.
Sonunda yatağına ulaşmıştı. Kendini şefkatli bir annenin kollarına atar gibi yatağa bıraktı. Üstüne yorganını bile almaya üşenmişti. Kafasının altında ezilen yastığın verdiği mutlulukla çoktan uykuya dalmıştı.
...
Sonsuz bir bozkırın içinde, 10 yaşlarında bir çocuk göze çarpıyordu. Bu kuşkusuz Mete'ydi. Mete ürkek adımlarla yürümeye başladı. 10 yaşında olmasına rağmen yaşıtlarından daha büyük görünüyordu. Uzun bedeni ve kalıplı vücudu kendisini yaşıtlarından ayırıyordu.
Mete dikkatlice etrafını inceliyor, bastığı her yere dikkat ediyordu. Tamamen kurumuş olan otların içinde attığı her adımda yerden onlarca çekirge zıplıyordu. Mete yavaş adımlarla kavrulmuş güneşin altında yürümeye devam etti. Sonsuz bozkırda tek bir gölge olabilecek bir yer görünmüyordu.
"Nihayet bir ağaç," diye sevindi Mete.
Koşmaya başlamıştı. Sıcaktan kavrulan beyni artık dayanamıyordu. Hızlandıkça ağaç gözünde büyümeye başladı. Yanına vardığında karşısında sanki asırlardan beri orada olan bir ağaçla karşılaşmıştı.
Bedeni çürümekten dökülmeye başlayan ağacın dallarında hâlâ binlerce yaprak duruyordu. Bu kadar yaşlı ve çürümüş bir ağacın hâlâ yapraklarının oluşu Mete'yi şaşırtmıştı. Hatta ağacın bir dalında kocaman bir elma sallanıyordu.
Mete istemsizce elmaya bakıyor ve onu istiyordu. Dayanamayarak ağaca doğru yürümeye başladı. Bir anda hissettiği bir uğursuzlukla yerinde durdu. Ağacın üzerinde duran bir karga onu izliyordu. Vücudunu bir anda huzursuzluk kaplamıştı. Sadece karganın yuvarlak gözlerine bakıyordu. Tüyleri siyahın en koyu haliydi.
Mete, karganın gözlerinin içine bakmaya devam etti. Bir anda bulutlar güneşi kapatmış ve bütün bozkır kararmıştı. Mete kargaya baktıkça karganın siyah yuvarlak gözleri yavaştan çizgi halini alıyor ve gözünü kargadan alamıyordu.
Gözü dalda asılı duran devasa elmaya dönmüştü. Leziz görünen elmanın içi yavaşça içine çekiliyor, gri bir renk alıyordu. Karganın gözleri tamamen beyaz olmuştu ve elma dalından ağır çekimle yere düşüyordu. Mete vücudunun alev alev yandığını hissediyordu. Elma yere değip parçalandığında güçlü bir ses duyuldu.
"GAĞ!"
...
Mete yatağından şimşek gibi kalkıp üstündeki yorganı yere attı. Deli gibi terliyor ve nefes almak için uğraşıyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ragnarok (Boyut Kırılması)
FantasyOn yaşında, Ulu Ata tarafından farklı bir boyuta ışınlanan Mete, kendi isteğiyle Ulu Ata'nın eğitimini kabul eder. Bu dünyada, en büyük eğiticilerden biri olan ve aynı zamanda Ulu Ata'nın öğrencisi olan Yamtar ve İzabella, Mete'nin eğitimini üstlen...