"Ghost!"
Ghost bir anlığına duraksayıp Mete'ye baktı. Hâlâ kurt formunda olduğu için Mete'nin yüzüne bakması biraz zordu. Bu yüzden Ghost eski haline dönüp iri açılmış gözlerini Mete'nin üzerine dikti. O kadar dik bakıyordu ki Mete biraz gerilip yüzü kızarmıştı. Ghost yüzündeki belirsiz gülümseme ile gülümseyen gözleri ile "Evet efendim," dermiş gibi Mete'nin yüzüne baktı. Mete kıstığı gözlerini yere dikmiş, uzun kahverengi saçlarıyla neredeyse yüzünün yarısını kapatmıştı. Kasvet kokan taş yola bakarken yüzü biraz da olsa kızarıyordu. Fakat Ghost bunu bir an bile dert etmeden hâlâ yüzündeki mutluluğu koruyarak Mete'nin yüzüne bakmaya devam etti.
Mete sonunda biraz da olsa gözlerini kaldırıp Ghost'un yüzüne bakabilmişti, fakat içindeki şüpheyi dile getirmek kolay değildi. Yine de kuruyan ağzını yavaşça açmaya başladı. Kuruduğunda iyice kuruyan dudakları yapılmasına rağmen birbirinden ayrılmıştı.
"Ghost... Sence ben... Sence ben bunu yapabilir miyim? Ben bunu cidden yapabilir miyim? O büyü, onun... İzabella ve Yamtar bile yapamamasına rağmen ben yeterli miyim? Ben daha büyü bile yapamıyorum! Daha doğrusu, biz neden savaşıyoruz? Yamtar kötü durumda, İzabella ve Rasa hâlen ortalarda değiller. En azından bir işaret bile göndermediler. Bana ulaşmadılar. Ghost, biz kim için savaşıyoruz? Bu dünya için mi, yoksa kendimiz için mi?"
Ghost tek bir kelime bile etmeden, suratını asmadan yavaşça Mete'ye doğru yürüdü. Mete hâlâ kafasını hafif eğmiş, kızaran suratı ile durmadan yere bakıyordu.
Mete, umutsuzluğun şekilsiz kolları içinde nefes alamazken, umutsuzca boynunu sıkan iki eli engelleyemezken, sessizce ölümü beklerken, narin bir el sırtına dokundu. Ardından bir el daha hissetti. O kadar narin ve sıcaktı ki nefesi tekrar kesilmişti. Fakat bu sefer boynunu sıkan hiçbir şey yoktu. Sadece nefes alamıyordu. Akciğerine giden nefes borusundan çok kalbine giden damarlar tıkanmış gibiydi. Kalbi bile sessizleşmişti. Bir anlığına hissettiği duygu; şefkat ve huzurdu. Yüzünde istemsizce bir tebessüm oluşmuştu.
Ghost'un saçları Mete'nin omzuna düşmüştü. Sıkıca sardığı bedeni istemsizce daha fazla sıkıyordu. Neredeyse ikisi de birbirinin kalbinin ritmini hissetmeye başlamıştı. Bütün umutsuzluk ve keder yavaş yavaş karanlığa gömülüp yok oluyordu. Çünkü iki kalbin ışığı bütün olumsuzlukları yok edecek kadar güçlüydü. Ölümü bile sessizce karanlığa gömüyordu. Bu tarif edilemez güç, kalbin gücüydü. Gerçek güçtü.
Ghost'un pembeye dönen dudakları yavaşça açıldı. Mete hâlâ şaşkın bir şekilde kızaran gözleri ve dalgın bakışlarıyla dişlerini sıkıp uzaklara bakıyordu.
"Siz... Korkuyorsunuz efendim..."
Mete'nin kalbi iyice hızlandı. Gözleri bir kez daha kocaman açılıp iyice kızardı. Ağzı hafiften açılıp söyleyecek sözü olmadığından tekrar kapanıyordu. Ghost çenesini iyice Mete'nin omzuna dayayıp kollarını biraz da olsa gevşetti. Tarif edilemez bir melek gibiydi.
"Buradayım efendim... Tam yanınızda... Bir nefes kadar yakınım, korkunuz kadar yakınım size. İsterseniz gidebiliriz. Sadece ikimiz, buradan çok uzaklara... Her şeyden uzak yaşayabiliriz. Korkmamız için bir neden olmadan yaşayabiliriz. Ölümden uzak yaşayabiliriz..."
Ghost konuşurken bir anda Mete'nin öfkeyle parlayan sesi duyuldu. Ghost'u kollarından sıkıca tutup onu kendinden çekip çatık kaşları ve sertleşen yüzünü Ghost'un yüzüne dikmişti.
"SAÇMALAMA! HİÇKİMSEYİ BURADA BIRAKMAYACAĞIM! ONLAR BENİM AİLEM... NE OLURSA OLSUN SAVAŞACAĞIM! KORKU BİLE ÖNÜMDE DURAMAZ! ÇÜNKÜ BEN BİR... BEN BİR... BEN... BEN MELEZ RUHUM!!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ragnarok (Boyut Kırılması)
FantasyOn yaşında, Ulu Ata tarafından farklı bir boyuta ışınlanan Mete, kendi isteğiyle Ulu Ata'nın eğitimini kabul eder. Bu dünyada, en büyük eğiticilerden biri olan ve aynı zamanda Ulu Ata'nın öğrencisi olan Yamtar ve İzabella, Mete'nin eğitimini üstlen...