"NEDEN DURMADIN LANET OLASI!"
"Sana güçlenmek için her şeyi feda edebilir misin? diye sorduğumu hatırlıyorum. Ben sadece kalbinden geçenleri yaptım."
"BEN ONLARI ÖLDÜRMEK İSTEMEDİM, SADECE BİRAZ ZARAR VERMEK İSTEDİM!"
"Onu öldürmek istemezdin mi? Nihayetinde o senin düşmanın."
"HAYIR! BEN... BEN BİRİNİ ÖLDÜRMEK İSTEMEM. BEN BÖYLE BİR ŞEY YAPMAM!"
"Boş savaşlarla güçlenebileceğini mi sanıyorsun? Savaştığın kızın gerçekten güçlü olduğunu mu sanıyorsun? Daha çok toysun Mete. Gerçek gücünün bir damlasını bile kullanmaktan acizsin. Oysa gücün okyanus kadar geniş... Söylesene Mete, gerçekten güçlenmek istiyor musun? Gerçekten kazanmak istiyor musun?"
"BEN... BEN..."
"Kararsız kaldın, değil mi? Kan dökmek istemiyorsun ama güçlenmek istiyorsun. Yaşamadan hayatı tanımak istiyorsun. Bunu unutma Mete, ölmeden öteki dünyayı tanıyamayacağın gibi yaşamadan da bu dünyayı tanıyamazsın. Öldürmeden savaşın tadını alamazsın. Bu, aynı şekilde mutlu olmadan sebepsizce gülememek gibidir."
"BEN... BEN GÜÇLENMEK İSTİYORUM, KAZANMAK İSTİYORUM, HERKESTEN GÜÇLÜ OLMAK İSTİYORUM... AMA KİMSEYİ ÖLDÜREMEM. BEN BÖYLE BİR ŞEY YAPAMAM."
"Daha çok toysun Mete, ama bir gün beni anlayacaksın. O gün içindeki gerçek sen, düşündüğün ve yaptığın her şeyle karşıt olacak."
Mete dolmuş gözlerle boşluğun içindeki adama baktı. Yüzü pek belli olmasa da iri ve geniş bedeni gözler önündeydi. Uzun siyah saçları beline kadar uzanıyordu. Karanlığın içinde olmalarına rağmen üstündeki siyah, uzun elbise ayaklarına kadar indiği belli oluyordu. Karanlığın içindeki adamın bedeninden ve elbisesinden uzanan mor renkteki enerji alev gibi yanıyordu. Mor renkteki enerjinin alevi öyle bir boyuttaydı ki bakarken bile Mete'nin gözleri acıyordu. İçindeki bütün duyguların tek tek yok olduğunu, kocaman bir hiçliğin içine düşmüş gibi hissediyordu.
Mete, önündeki adama bakarken, karanlığın içindeki adam yavaşça başını yukarı kaldırdı ve gökyüzüne baktı. Bedeninden hiçbir duygu belirtisi hissedemiyordu. Bedeni hiç hareket etmiyordu. Uzun elbisesi neredeyse bütün vücudunu kaplamıştı. Elleri bile görünmüyordu.
Mete meraklı gözlerle aynı şekilde kafasını yukarı kaldırdı. Mete, sakince kafasını kaldırınca gökyüzünde ufak ışıklar saçmasına rağmen hayran kalınacak güzellikte olan sayısız yıldızları gördü. Her gece gökyüzüne bakıp yıldızları izlemesine rağmen şimdi yıldızlar daha da hoş görünüyordu.
Bütün yıldızlar birbirine o kadar yakındı ki neredeyse iç içe gibiydiler. Çoğunlukla mavi renkte parlayan yıldızların yanında sarı, kırmızı ve beyaz renkte parlayan yıldızlar da vardı. Koca gökyüzü tamamen ışıklar içindeydi.
"Nasıl gözüküyor Mete?"
Mete, parlayan gözlerle,
"Çok güzel..." dedi. Gözlerini gökyüzünden ayıramıyordu. O kadar dalmıştı ki nerede olduğunu, en son neler olduğunu bile unutmuştu.
"Peki, bu yıldızların hepsi senin düşmanın olsa ne yaparsın Mete?"Mete kısık gözlerle karanlığın içindeki adama baktı.
"Bu kadar düşman edinmek için ne yapmış olabilirim ki?"
"Yaşaman yetmez mi Mete? Var olman yetmez mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ragnarok (Boyut Kırılması)
FantasyOn yaşında, Ulu Ata tarafından farklı bir boyuta ışınlanan Mete, kendi isteğiyle Ulu Ata'nın eğitimini kabul eder. Bu dünyada, en büyük eğiticilerden biri olan ve aynı zamanda Ulu Ata'nın öğrencisi olan Yamtar ve İzabella, Mete'nin eğitimini üstlen...