Mete düşünceli adımlarla yürürken dertli bir şekilde "AH" çekti. İçindeki sıkıntı bir anda yüzüne vurmuştu. İçinden geçen cümleler kalbini sıkıştırıyordu.
"Güçlenmek için her şeyden, herkesten vazgeçmem mi gerekir? O zaman güçlenmemin ne anlamı kalır? Sevdiklerini korumak için güçlenmedikten sonra güçlü olmanın ne önemi var? Sevdiklerin yanında olmadığı sürece yaşamanın ne anlamı var?"
Mete bir kere daha "AH" çekti. Daha çok küçüktü ama sanki beyni birkaç gün içinde birkaç yaş büyümüştü. Fikirleri değişmiş, yetişkinler gibi düşünmeye başlamıştı.
Ulu Ata günlerdir yoktu. Bir nevi işim var deyip gitmişti. Önemli bir işi olduğu belliydi lakin küçük bir açıklama bile yapmamıştı. Mete kendini yalnız hissetmiyordu. Yanında Yamtar, İzabella, Rasa ve Ghost vardı. Belli etmese de hepsine çok alışmıştı. Yine de bazı kişilerin yeri başkaydı. Onları hep yanında istiyordu.
Mete yürürken fark etmeden gözü az uzağındaki derin ormana daldı. O kadar derin düşüncelere dalmıştı ki nereye baktığını bile bilmiyordu. Dipsiz ormanda her şey o kadar büyüktü ki güneş ışınları dallar ve yapraklardan dolayı ormanı tam aydınlatamıyordu. Bu yüzden ormanın derinliklerinde ne olduğunu Yamtar bile araştırmamıştı.
Kendine geldiğinde ormanın içindeki hareketliliği az da olsa fark etmeye başladı. Birkaç ağaç hareket etmeye başlamıştı. Çalılıklar durmadan sallanıyordu.
Mete gardını alıp beklemeye başladı. Karşısına ne çıkacağını bilmiyordu. Uzun kahverengi ağaçlar ve yeşil çalılıklar hareket ederken hareketlerine göre çok az ses çıkarıyordu. Mete bunun bir pusu olduğunu düşünse de durmadan hareket eden çalışanlardan dolayı bunun olma ihtimalini en sona aldı. Bu kesinlikle bir hayvan olmalıydı.
Büyük hayvanların ayak seslerinin daha şiddetli olacağından dolayı, bu küçük bir hayvan olmalıydı, ama ruh enerjisi kullanan bir dünyada herhangi bir yaratık bile inanılmaz derecede tehlikede olabilirdi. Boyutu önemli değildi. Ne kadar korkunç göründüğü önemli değildi. Önemli olan mutlak gücüydü. Bir kurbağa bile tek lokmada bir fili yiyebilirdi. Normal insanların dünyasından tamamen farklıydı.
Mete yaklaşan sesten dolayı gardını daha güçlü bir şekilde almaya başladı. Ses gittikçe yaklaşıyordu. Göründüğünden çok daha sessizdi. İnanılmaz şekilde sessiz ilerliyordu. Mete, ruh enerjisiyle duyu organlarının hassasiyetini arttırmasına rağmen çıkan sesi duymakta zorlanıyordu. Ağaç dalları sallanırken bile ritmik bir hareketle sallanıyordu.
Son çalılıkta sallandıktan sonra Mete ağzında topladığı havayı burnunda yönlendirdi. Yapacağı saldırıyı mükemmelleştirmek istiyordu. Vücudu hazırdı. Tek gereken şey hızlı olmaktı. Tek şansı vardı ya avlanacaktı ya da av olacaktı.
Mete tam saldırısını yapacakken çalılıktan çıkan şeye dikkatlice bakmaya başladı. Yavaş adımlarla ilerliyordu. Ağzında tuttuğu mavi boynuzlu, beyaz kürklü geyiği yerde sürükleyerek götürüyordu. Yeşil gözleri gökyüzündeki güneşin ışınlarıyla buluşunca inanılmaz derecede parlıyordu. Hem korkunç görünüyor hem de inanılmaz derecede güzel gözüküyordu. Yavaş adımlarla asilzade gibi ilerliyordu. İlerlerken omuzları eklemlerinden çıkıntı oluşturarak ne kadar gelişmiş bir vücuda sahip olduğunu belli ediyordu.
Mete gardını indirerek sevinçle bağırdı.
"GHOST!"
Ghost, ağzındaki geyiği bırakıp babasına koşan çocuk gibi Mete'ye doğru koşmaya başladı. Koşarken dili rüzgârda sallanıyordu.
Mete, Ghost 'la kısa süre boğuştuğu sonra kalktı. Ghost'un başını okşayıp,
"Ne avladın yine?" dedi. Ghost, anlamış gibi başıyla az uzaktaki geyiği işaret etti. Mete, yavaş adımlarla beyaz kürklü geyiğe doğru yürüdü. Yerde cansız yatan geyik diğer geyik türlerinden bile daha güzel görünüyordu. Mavi boynuzları güneşte parlıyor, beyaz yüzü inanılmaz derecede güzel ve asil görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ragnarok (Boyut Kırılması)
FantezieOn yaşında, Ulu Ata tarafından farklı bir boyuta ışınlanan Mete, kendi isteğiyle Ulu Ata'nın eğitimini kabul eder. Bu dünyada, en büyük eğiticilerden biri olan ve aynı zamanda Ulu Ata'nın öğrencisi olan Yamtar ve İzabella, Mete'nin eğitimini üstlen...