57. Bölüm

292 34 7
                                    

"Öldü değil mi? Gerçekten öldü mü? ÖLDÜ! HAHAHAHAHHAHHH! ÖLDÜ, EVET, ÖLDÜ! BEN ÖLDÜRDÜM! GÖRDÜN DEĞİL Mİ? BEN ÖLDÜRDÜM! BEN YAPTIM! YİNE YAPTIM, YİNE! NEDEN ONU... ÖLDÜRDÜM! BİLMİYORUM... AMA BENİM YÜZÜMDEN ÖLDÜ! HEP AYNISI OLACAK! BİRİLERİ ÖLECEK, SEVDİKLERİM ÖLECEK, DÜŞMANLARIM ÖLECEK, ARKADAŞLARIM ÖLECEK... BEN ÖLECEĞİM. NEDEN BÖYLE OLUYOR! HEP ONUN YÜZÜNDEN! BEN İSTEMEDİM... BU HAYATI BEN İSTEMEDİM! BEN ÖLÜM GÖRMEK İSTEMEDİM, BEN KAN GÖRMEK İSTEMEDİM, BEN... İSTEMEDİM... Ben istemedim..."

Mete diz çöktüğü karanlığın üzerinde, karşısındaki gölgeye baktı. Uzun gölge Mete'nin yüzüne vuruyordu. Mete'nin kanlanmış iri gözleri durmadan karanlığın içine bakıyordu. Yardım istermiş gibi aynı noktaya bakıyordu. Kendinde değildi. Beyni bulanmış, vücudu dengesizleşmişti. Ne dediğini bile bilmiyordu. Sadece öfke ve pişmanlıktan ağzına gelen her şeyi savuruyordu. Üzüntüsünü kahkaha atarak dindiriyordu. En azından deniyordu.

Karanlığın içindeki uzun gölge, taht benzeri bir yere oturup ilk kez kalın ve güçlü sesini duyurdu.

"ÖFKENİ HİSSEDİYOR MUSUN METE? CANIN ACIYOR MU? SANIRIM EVET! PEKİ, ÖLÜMLERE ÜZÜLÜYOR MUSUN? SANIRIM EVET! KENDİNİ YOK EDİYOR MUSUN? SANIRIM YİNE EVET! APTAL! DUYGULARINI KONTROL ETMEYİ ÖĞREN ARTIK! SADECE KENDİNE ZARAR VERİYORSUN, BUNU ANLA ARTIK! ÖLENLER İÇİN AĞLAMA, YAŞAYANLAR İÇİN SEVİNME... BU SENİN GÖREVİN... HAYIR! BU SENİ HAYATTA TUTACAK TEK ŞEY! ÖFKENE HÜKMET! YA DA UMUTSUZ BİR ŞEKİLDE GEBER! BU YAŞTA BURADA OLMAN BENİM SUÇUM DEĞİL! SENİN SUÇUN! EĞER ALIŞAMAZSAN, DİĞERLERİ GİBİ YOK OLUP GİDERSİN!!"

Mete gözlerini yere dikti. Gözlerinden dökülen damlalar karanlığa düşüp yok oluyordu. Mete elini yumruk yapıp zemine doğru savurmaya başladı. Fakat yumrukları toz bulutunun içine girip tekrar çıkıyordu. Mete dişlerini sıkıp tekrar karşısına baktı. Tahtın üzerindeki gölge hâlâ oradaydı.

"Bunu yapamam! Duygularımı yok edemem! Bunu nasıl yapabilirim! Bunun bir yolu yok!!"

Mete sözlerini bitirdiği anda kükreme gibi bir ses duydu. Ses neredeyse kulaklarında patlamıştı. Bir anda korkudan dili tutulmuştu.

"APTAL! BEDENİNE NASIL BİR ZARAR VERDİĞİNİN FARKINDA MISIN, SEN!"

Mete elinde hissettiği yoğun acıyla yere düştü. Dişlerini çatlatırcasına sıktı. Diğer elini acıyla yanan eline uzattığında elini kaplamış olan siyah alevleri gördü. Kolunun eti tamamen yanmıştı. İnce kemik ise toz olup yok oluyordu. Mete diğer elini atmasıyla o eline de siyah alevler bulaştı. Mete bir an kanın işlemiş yoğun acıyla yerde çığlıklar atarak bağırmaya başladı. Ağzından köpükler saçarak durmaksızın kusuyordu. İki elinde çoktan toz olmuştu. Kolları bir kemik kalmıştı...

"HİSSEDİYOR MUSUN? ŞU AN BEDENİNDE AYNEN BÖYLE YANIYOR! FAKAT HIZLI İYİLEŞMEN SAYESİNDE YOK OLMAKTAN KURTULUYORSUN. FAKAT BU FAZLA SÜRMEZ! HÜCRELERİNİ YENİLEYEMEDİĞİN ZAMAN KENDİ KENDİNİ YOK EDECEKSİN. HATTA YANARKEN ACI BİLE HİSSETMEYECEKSİN. ÇÜNKÜ O KÜÇÜK BEYNİNDE ÖFKEDEN BAŞKA BİR ŞEY OLMAYACAK! FARK BİLE ETMEDEN TOZ OLUP GİDECEKSİN!"

Mete vücudundaki acı hissi durmasıyla zorla da olsa ayağa kalktı. Elleri ve yanan organları geri düzelmişti. Fakat hissettiği acı yüzünden bedeni küçük bir kuş yavrusu gibi titriyordu. Bu çektiği acı diğerleriyle kıyaslanamazdı. Hiç bu kadar yoğun bir acı çekmemişti. Birkaç saniyede on yıl yaşlanmış gibi göz altları morarıp süzülmüştü. Gözlerinin ışığı bir anda kaybolup hissizleşmişti. Her zaman kendini kaybettiğinde vücudunun böyle bir acı çektiğini hayal bile edemezdi. Bunun farkında bile değildi. Eğer bunu bir daha hissederse acıdan bile ölebilirdi. Mete kuruyan dudaklarını dilinin ucuyla yalayarak açtı. Sanki midesine kadar bütün su taneleri kuruyup buharlaşmıştı. Konuşmak istiyordu lakin boğazı acıyordu. Sessizce birkaç defa öksürmeye denedi. Bunu bile zorlukla başarmıştı. Bedeni harap olmuştu. Kontrolünü kaybettiği zaman neden uzun bir süre baygın kaldığını şimdi daha iyi anlıyordu. Bedeni kendini toparlıyordu. Bunun tek açıklaması buydu. Fakat şimdi bayılmaması gerekliydi.

"Onlar... Öldü mü?"

Gölge yavaşça tahtından kalkıp Mete'nin karanlığına doğru bir adım attı. Mete donmuş yüz hatlarıyla baygın bakışlarını karanlıktan gelen gölgeye odakladı. Konuşmak bile düşündüğünden daha zor geliyordu. Bu yüzden sessizliğe bürünüp sadece olacakları izlemeye karar verdi.

"Onların ölümü seni etkiliyor mu, Mete? Eğer o kadar merak ediyorsan git ve kendin gör! Gidişatına göre zamanı kendi haline bırak... Nede olsa yapabileceğin hiçbir şey yok! Sadece yaşamaya odaklan. Günü geldiğinde bütün duyguların kaybolup gidecek, Mete. Şimdi duygularının keyfini çıkar..."

Mete bitkin gözlerini kaldırarak gölgenin yüzüne bakmaya çalıştı. Fakat düşündüğünden daha yüksek bir gölgeye bakıyordu. Ona yaklaştıkça kafasını daha fazla yukarı kaldırmak zorunda kalıyordu. Bu yüzden sadece gözlerini gölgenin bedenine dikti.

"Ben... İnsanım! Duygusuz bir hayvan değil! Sana duygularımla nasıl hayatta kalacağımı göstereceğim!!"

Gölge geri dönerek tekrardan tahtına oturdu. Tahta oturduğu anda elinde kan kırmızısı bir içecek oluştu. Elindeki şarap bardağının içindeki kırmızı içeceği bardağın içinde savuştururken büyük bir yudum alıp tek seferde içeceği bitirdi. Ardından derin bir nefes alarak tekrardan kafasını Mete'ye çevirdi.

"Dene bakalım velet! Pişman olacağın gün ben burada olacağım ve bütün pişmanlıklarını tek tek yüzüne vuracağım!!"


Mete zorla da olsa ayağa kalktı. Yüzü bir ölü kadar beyaz ve vücudu ölüme yaklaşmış yaşlı bir adam kadar titriyordu. Nefes alışları sert ve hızlıydı. Gözleri kapanmamak için zar zor açılıyordu. Buna rağmen ayaktaydı. Yavaşça arkasını dönüp yürümeye başladı. Bu dipsiz karanlıktan çıkıp aydınlığa el sallamak şu an için isteyeceği ilk şey olabilirdi. Bu dikenli yolda acıyan ayakları yürümesine mâni olsa da yürüyebileceği tek yol buydu. Yoksa yürüyeceği yolun asfalt olması, hasretle özlediği bir gülü koklamaktan daha imkansızdı. Bu yolu kendisi seçmemişti. Bu yolun sonu karanlıktı. Fakat hâlâ bir umut arıyordu. Duygusuz bir hayvandan farkı olmayan bir kişiliğe bürüneceğine ölmek daha mantıklı bir karardı. Yaşayamayacağı bir hayata başlamaktansa hiç başlamamak daha mantıklıydı. Çünkü acı çekmek her insana göre değildi. Acı çekmeyi hiçbir insan sevmezdi. Ölmek acı çekmekten daha kolay ve daha kısa yoldu. Günü geldiğinde seçilen yolun acısız olması belki doğru değildi ama daha güzeldi.

Mete gülümseyerek karanlığın içine karışmaya başladı. Uzamış siyah saçları yürüdükçe sallanırken bir yandan da karanlığa karışıp yok oluyordu.

"O gün geldiğinde... Hatalarımdan pişman olmayacağım, memnun olacağım... Ve sen bunu asla anlayamayacaksın!"

Mete'nin yeşil gözleri yavaş yavaş açılmaya başladı. Bedeninde hissettiği yorgunluğun acısı bütün kemiklerine yansıyordu. İlk kez ayağa kalkmak düşündüğünden daha zor geliyordu. Gözlerini bile zor açarken nasıl ayağa kalkacağını düşünmek başının ağrımasına sebep oluyordu.

Ghost, Mete'nin elinden tuttuğu gibi Mete'yi ayağa kaldırdı. Mete bir an sırtının acısıyla inlese de hiçbir şey söyleyememişti.

"METE KENDİNE GEL! SEN NE YAPIYORSUN! ÇABUK KENDİNE GEL!!"

Mete bulanan gözlerini Ghost'un eline dikti. Mor ışıkla parlayan kâğıt çok net bir şekilde görünüyordu.

Ragnarok (Boyut Kırılması)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin