"Nasıl hissediyorsun?"
Mete, karanlığın içindeki tahtın üzerinde oturan yüzü kapalı ve uzun beyaz saçlı adama dikkatlice bakmaya başladı. Tek bakışla anlamasa da bu yüzü biliyordu. Hemen uzağında sessizce ona bakmadan duran adamın içinde garip bir hüzün vardı. Mete adamın yüzünü görmese bile bunu hissediyordu.
"İlk günden farklı hissediyorum. İçimdeki öfke, sevinç ve üzüntü giderek kaybolmaya başladı. Artık sana karşı kızgın değilim. Beni böyle bırakıp gitmene de kızgın değilim. Açıkçası bir şey hissetmiyorum."
Tahtın üzerinde oturan adam yavaşça kafasını kapatan bez parçasını kafasının arkasına doğru attı. Şimdi yüzü daha net görünüyordu. Mete'ye bakan gözleri içindeki bütün duyguları açıkça belli ediyordu. Biraz hüzün koksa da duygusuzluk diz boyunaydı. Sanki artık bir şeyin önemi yok dermişçesine kafasını çevirip önüne baktı.
"Zamanı geldiğinde artık hiçbir şey hissetmemeye başlayacaksın. Zaman o kadar hızlı geçecek ki yersiz gelen ölümler aldığın canlar senin için hiçbir şey ifade etmemeye başlayacak. O zaman insanlığını sorgulayacaksın ve hayattan bir beklenti içine bile giremeyeceksin Mete! Bizler ne kadar uzun yaşasak da sonuçta bir ölümlüyüz ve hafızamız yeteri kadar güçlü değil! O zaman gelene kadar ne dediğimi belki anlamayacaksın lakin o gün geldiğinde tek bir duygunun bile sana yaşatacağı hazzın hayalini kuracaksın. Bizler fani bedenlerde yaşayan ölümsüzleriz! Hep ölümden korkarken onun ne kadar büyük bir lütuf olduğunu hep unuturuz ve sırtımıza yüklenen binlerce sorumluluğu taşırken öleceğimiz günü bekleriz! Hayat dediğinde bu değil midir? Ne kadar rahat görünse de o kadar acı verir ve sorumluluk getirir. Herkes kendi derdine düşerken senden herkese yardım etmen istenir. Çünkü sen büyüksündür; en çok sen deneyimlersin, en çok sen yaşarsın. Birçok insan sana bel bağlar ve kendi dertlerini ve sorumluluklarını sana bağlar. Seni yüzeye çıkarmaz, iyice dibe sokar... Sana kuru bir teşekkürü layık görür ve hayatından bir yel gibi vurur geçer ve gider... Biliyorum yanında olamadım. Belki sana bunları öğretecek deneyim bile sunamadım fakat hala çok genç ve küçüksün! Bir gün büyüyecek ve asıl dertlerin ortasına düşeceksin. Belki evlenecek ve çocukların olacak. O zaman her gün üstüne çöken ağırlığı hissedeceksin! Belki yaşamın değerini anlayacaksın. Öldürdüğün her hayvanın bile yavrusu var mı diye düşüneceksin!"
Ulu Ata elinde oluşan kadehten kan kırmızı şarabından bir yudum aldı ve elindeki kadehi Mete'ye çevirdi, tıpkı "Şerefine içiyorum," dermiş gibi...
"O zamana kadar iyi yaşa ve her duygunun tadına bak! Gönlünce eğlen, acı çek, âşık ol ve öldür! Yeni şeyler denerken asla korkun olmasın! Hayat seni koca bir adam yapmadan sen kocaman bir adam olma! Çünkü döndüğünde çocukluğunu anlatmak için büyük anıların olsun. Her yükü sen sırtlama ki eğlenecek zamanın olsun! Sen bizim gibi olma Mete! Senin geriye döneceğin bir ailen olsun! Yoksa bir gün benim gibi tahtında yalnız şarabını yudumlarsın. YALNIZ KRAL! olursun. Halkı, dostu olmayan kralın evsiz bir dilenciden farkı yoktur. İkisinin de kaybedecek hiçbir şeyi yoktur. Fakat artık ben senin gibi birine sahibim. Ölene kadar da arkanda olacağım! Fakat günü geldiğinde yanında olacağım. Sadece sabret ve büyü... Eğelenebildiğin kadar eğlen! Arkandaki dağı asla unutma ve ona göre adım at! Seni bekliyor olacağım. Birlikte kadeh tokuşturabileceğimiz günü bekliyor olacağım."
Mete, ruhsuz bedeninde bir çiçek açmış gibi gülümsedi. O kadar küçüktü ki gülümsemesi dudakları bile aralanamamıştı. Çünkü bu sözler hüzün ve pişmanlık doluydu. Hayat nasıl yaşanırdı ki! Bu kadar ölüm ve acı varken nasıl eğlenebilirdi ki! Az önce aldığı can daha aklından bile düşmemişti. Elindeki canın varlığını nasıl hemen unutabilirdi?
Kafasını karanlık gökyüzüne çevirdi. Hiç yıldız yoktu. Burası onun dünyasıydı.
"Ölümden ve yalnızlıktan korkmayana kadar sana güveneceğim usta! Günü geldiğinde yalnız savaşmayacaksın ve arkanı yaslayacağın bir dağ olacağım. O gün gelene kadar gönlümce eğleneceğim ve asla duygularımdan vazgeçmeyeceğim! Senin kalbin bile atacak ve yaşadığını anlayacaksın!"
Ulu Ata hafifçe gülümseyerek kadehindeki son yudumu aldı ve gözünü yıldızsız gökyüzüne dikti.
"Belki de haklısındır! O günü iple çekeceğim..."
...
"Efendim, iyi misiniz?"
Mete oturduğu yerden yavaşça ayağa kalktı. Ghost'un endişeli bakışlarını görünce hafifçe gülümseyerek elini Ghost'un eline koydu ve sıkıca tuttu. Ghost şaşkın bakışlarını Mete'nin yüzüne dikmişti.
"Yaşamaya değer hissedecek kadar iyim!"
Ghost gülümseyerek gözlerini devirdi.
"İyi olmanıza çok sevindim efendim. Lakin bir grup yabancı hissediyorum. Bize çok yakınlar. Eğer kendinizi toparladıysanız savaşmak için hazır olmalıyız!"
Mete oturduğu yerden ayağa kalkıp gözlerini uzağa dikti.
"Yaşamak için güzel bir gün! Aynı zamanda ölmek için de!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ragnarok (Boyut Kırılması)
Viễn tưởngOn yaşında, Ulu Ata tarafından farklı bir boyuta ışınlanan Mete, kendi isteğiyle Ulu Ata'nın eğitimini kabul eder. Bu dünyada, en büyük eğiticilerden biri olan ve aynı zamanda Ulu Ata'nın öğrencisi olan Yamtar ve İzabella, Mete'nin eğitimini üstlen...