Sonsuz bozkırın dört bir yanından mavi toz tanelerine benzeyen ışık süzmeleri yavaş yavaş havada süzülerek yıkık ağacın altında, ellerini kılıç tutar gibi birleştirmiş olan ufak çocuğa doğru hareket ediyordu. Ufak çocuğun bedeni terden tamamen ıslanmış ve alnı kırışmıştı. Ellerini ne kadar sıkı tutsa da titrediği her yerden belli oluyordu.
İzabella sırtını yasladığı ağacın kütüğünde piposunu ardı ardına çekerek keyifli bir şekilde gülümsüyordu. Sanki Mete'nin acı çekmesi hoşuna gider gibi, Mete her dişini sıktığında İzabella'nın yüzünde kocaman bir gülümseme oluşuyordu.
"Oh, sonunda bitti!" dedi Mete.
Elinde yetmiş santim boyunda aynı samuray kılıcı duruyordu. Kabzasındaki mor renkli taş şimdi daha parlak parlıyordu. Uzun kılıcın ortasından mavi renkte bir çizgi geçiyordu. İki tarafı da keskin kılıç hareket ederken rüzgârı keser gibi sesler çıkarıyordu.
Kabzasının ortasında ufak bir taş boyutunda mor mücevher bulunuyordu. Mücevherin etrafında yaprak damarları gibi ince mor çizgiler, siyah kılıç kabzasının etrafını dolanıyordu.
Mete gülümseyerek kılıcına baktı. Gözlerinin içi gülümsüyordu. Bedeni yorulmuş ve nefes nefese kalmıştı. Buna rağmen hâlâ ayaktaydı. Kılıcına bakarken içi içine sığmıyordu.
İzabella yaslandığı ağaç kütüğünden kalkarak Mete'ye doğru yürümeye başladı. Piposu hiç ağzından düşmüyordu. Buna rağmen ağzında pipo varken gayet güzel konuşabiliyordu.
İzabella kılıcı eline alıp incelemeye başladı.
"Hm, güzel... İyi iyi... Burası idare eder... Genişliği iyi... Şekil güzel... Uzunluk çocuğa göre ama iyi..."
Mete Izabella'yı izlerken alnından terler dökülüyordu. İçinde önceki kılıcı yaparken ki gibi büyük bir umut vardı ama yine kötü bir kılıç yapmış olmaktan korkuyordu.
İzabella sert gözlerle Mete'ye döndü. Bir anda Mete'nin kalbi hızlanmaya başladı. Gözleri buğulandı. Başını hafiften eğip yere bakmaya başladı.
İzabella narin bir söz tonuyla uzatmadan konuşmaya başladı.
"Öncekinden daha sağlam ve daha güçlü ama yeterli değil. Şu anlık işini görür. Lakin daha iyisini yapacaksın. Özellikleri güzel. Boyut kılıçları çoğu savaşçının bulamayacağı bir kılıç. İkinci denemede güzel başarı..."
Mete heyecandan dudağını ısırmaya başladı. Etekleri zil çalıyordu.
"Her ruh kılıcı çağırışım 5 saatimi mi alacak?" dedi Mete. Eğer her ruh kılıcı çağırması 5-6 saatini alacaksa herhangi bir savaşta kaybedebilirdi.
"Tabii ki de 5 saatini almayacak. Zamanla ruh enerji toplama hızın artacak. Böylelikle ruh silahı yapma süren giderek azalacak." dedi İzabella.
İzabella sağ elini kaldırdı ve hareketsiz bir şekilde beklemeye başladı. Saniyeler içinde elinde beyaz toz taneleri toplanıp kalın askeri bir kılıç oluşturdu. Gayet büyük ve güçlü görünüyordu. Gümüş renkte olan çeliği karanlıkta bile parlıyordu. İki metreye yakın kılıcın ortasında iki parmak genişliğinde, içi iki santim derinliğinde içi boş bir şerit bulunuyordu. Kılıç kabzasından başlayarak inceliyordu.
Uzun ve kalın kılıcın çeliğinde kılıcın etrafını dolamış gibi görünen kırmızı ejderha deseni duruyordu. Kılıcın en uç noktasında ejderhanın başı bulunuyordu.
Mete heyecanla kılıca baktı. Kabzasında kocaman kırmızı bir mücevher vardı. Ejderhanın kuyruğu büyük kırmızı mücevhere değiyordu.
Mete heyecanlı gözlerle İzabella 'ya baktı. İzabella gülümseyerek ağzındaki piposundan bir duman çekip kılıcı iki eliyle tutup gökyüzüne kaldırdı. Mete gözlerini gökyüzüne dikip beklemeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ragnarok (Boyut Kırılması)
FantasyOn yaşında, Ulu Ata tarafından farklı bir boyuta ışınlanan Mete, kendi isteğiyle Ulu Ata'nın eğitimini kabul eder. Bu dünyada, en büyük eğiticilerden biri olan ve aynı zamanda Ulu Ata'nın öğrencisi olan Yamtar ve İzabella, Mete'nin eğitimini üstlen...