Mete, bir anda evde olduğunu unutup gözlerini açtı, ardından hemen toparlandı. Başını iki elinin arasına alarak yatağın üzerinde oturdu. Derin derin nefes alıp içinde yanan ateşi söndürmeye çalışıyordu.
Yavaşça yerinden kalkıp pencereye doğru yöneldi. Sanki karanlık ev, içini karartıyor, kendini huzursuz hissediyordu. Buruşmuş alnı ve şişmiş göz altları dışında yüzünde bir değişiklik yoktu. Elini kalın perdeye attı, yavaşça çekti. Güneş daha yeni doğuyordu. Derin bir nefes alıp,
"Yine aynı rüya..." dedi.
Birkaç kez esnedikten sonra kapıya doğru yöneldi. Gözleri hâlâ net göremiyordu. Elini kapının koluna attığında kapı kendiliğinden açılmaya başladı.
Önemsemeden kapıdan çıkıp dar koridorda birkaç adım attı. Nedensiz bir şekilde aniden durdu. Başını çevirip tekrar arkasına baktı. Kaşlarını çatıp sesli düşünmeye başladı.
"Dün annem odamın kapısını kapatmamış mıydı?"
Ardından önemsiz bir şeymiş gibi yoluna devam etti. Hızlı adımlarla merdivenlerden inerken çıkan sesten hiç rahatsız olmuyordu. Güneş yeni doğmuş ve eve ince bir ışık sızıyordu. Ev, bu ince ışıkta bile gayet lüks ve güzel görünüyordu.
Mete'nin ailesi fakir değildi. Hatta zengin kesimde bile yüksek bir konumları vardı. Küçüklükten beri zengin bir mahallede oturmuş ve en iyi okullara gitmişti, ama bu onun için hiç de iyi değildi. Her sabah uyandığında babası ve annesi ondan önce evden ayrılıyorlardı. Babası gün boyu şirketin başında insanları azarlamaktan ancak gece 12'de eve gelebiliyordu. Bazen iş yemeği olur ve sabaha doğru eve geldiği olurdu. Annesi ise yüksek gelirli bir hastane başhekimiydi. Çalıştığı bölüm tamamen onlara ait olduğu için gün boyu bütün işlerle o ilgilenirdi. Baba ve anne şefkati Mete'nin içinde hep ukde kalmıştı. Zamanla alışmış olsa da yine en büyük sorunu buydu.
Mete, bir anda durup tekrar odasına döndü. Masasından kocaman bir kitap alıp tekrar büyük bir gürültüyle alt kata indi. Kitaba dikkatlice bakıp
"Neredeyse unutacaktım," dedi.
Dolaptan birkaç parça yiyecek alıp masaya oturdu. Kapağı tamamen eskimiş bir bezle çevrili ve üzerinde birkaç kırmızı renkte yıldız deseni bulunuyordu. Diğer kitaplardan farklı olarak üstünde herhangi bir yazı yazmıyordu. Kitabı açıp birkaç sayfa geçirdi ve bir daha gözleri parlamaya başladı.
"Bu kitabı çantama kim koydu bilmiyorum, ama gerçekten çok güzel kurgulanmış..."
Mete, bu kitabı birkaç gün önce sırt çantasında bulmuştu. Kimin veya ne için çantasına koyulduğunu bilmiyordu, ama kitabı çok beğenmişti. Kitabın içinde insanlığın oluşumunu anlatıyordu. Bazen okuduğundan bir şey anlamasa da sadece yorumlayıp kitaba devam ediyordu.
Hızlıca kitabı açıp kaldığı yerini aramaya başladı. Kitabın el yazısı ile yazılmış olması onu daha da büyülü kılıyordu. Bazı harfler okunmasa da tahmin etmek pek de zor olmuyordu.
Mete sevinçle;
"Ah! Sonunda buldum..." dedi.
Özenle kaldığı yerden okumaya başladı. Kitabın her cümlesi beyninde canlanıyordu;
...
Melekler büyük bir hızla ellerindeki fidanları toprağa dikip birkaç büyülü söz okuyorlardı. Saniyeler içinde ufak fidanlar on metre boyundaki ağaçlara dönüşüyordu. Başlarında duran Baş melek, giderek sertleşen sesiyle meleklere emir veriyor ve onların daha da hızlı çalışmasını sağlıyordu. Gökyüzünde dalgalanan beyaz ilahi kanatları ve üstündeki beyaz cübbe ile diğer melekler bile ona hayranlıkla bakıyor ve işlerini bile unutuyorlardı.
"ÇABUK İŞLERİNİZE DEVAM EDİN, ZAMANIMIZ SINIRLI!"
Melekler bir rüyadan uyanmış gibi tekrar işlerine odaklanmaya başladılar.
Bir süre sonra baş melek, kendine doğru gelen bir melek olduğunu gördü ve dikkatlice onu incelemeye başladı. Baş Melek'in yanına gelen melek, saygıyla eğilip tekrar kalktı ve söze başladı.
"Baş melek Mikail... efendim, kısa zamanda batı kıtasındaki orman oluşturuldu. Kuzey ve Güney kıtasının uç noktalarında buzul tabaka oluşturuldu. Geri kalanında ise kırsal alanlar oluşturuldu. Farklı toprak türleri de istediğiniz bölgelerde oluşturuldu. Geri kalan boşluklar ise hayat sıvısı ile dolduruldu. Doğu kıtası ise kısa zamanda oluşturulmuş olacak..."
Mikail'in yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. Kısa zamanda yüz melekle yeni bir gezegen oluşturmuştu. Alınan emri en kısa zamanda yerine getirmişti.
"İyi iyi... o zaman yaşam formu oluşturma zamanı geldi," dedi Mikail.
Bütün melekler bir anda geri çekilmeye başladı. Mikail'in bedeninden beyaz toz halinde büyük bir güç yayılıyordu. Kanatlarından çıkan enerji karşısında diğer meleklerin gözleri iyice açılmış, pür dikkat baş meleği izliyorlardı.
Bedeninden yayılan toz halindeki güç kar tanesi gibi toprağa düşüyordu. Toprağın üzerinde biriken mana zamanla dönüşüm geçirmeye başladı. Havaya yükselen mana bulutları oluşturuyordu. Yerdeki beyaz mana tanelerinin içinden farklı türde yaşam formları oluşmaya başladı. Zamanla yeryüzünde birçok tür yaşam formlarıyla doldu. Ardından Mikail bir daha gülümsedi.
"Artık insanlık için uygun bir yaşam alanı oluşturuldu..." dedi.
...
Mete yerinden ok gibi fırlayıp yerdeki çantasını alıp kapıya doğru fırladı.
"Yine okula geç kalacağım," dedi.
İçinden endişelense de yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ragnarok (Boyut Kırılması)
FantasyOn yaşında, Ulu Ata tarafından farklı bir boyuta ışınlanan Mete, kendi isteğiyle Ulu Ata'nın eğitimini kabul eder. Bu dünyada, en büyük eğiticilerden biri olan ve aynı zamanda Ulu Ata'nın öğrencisi olan Yamtar ve İzabella, Mete'nin eğitimini üstlen...